Şah İbrahim Ocağı şu ana kadar hakkında bilimsel bilgi ve dokümanın yeterince araştırılmadığı bir ocaktı. Bu çalışmanın üç boyutu vardır. Bunlardan birincisi Shah İbrahim ocağına ait bilgi ve belgelerdir. İkincisi özellikle Çorum ve Malatya’da yapılan alan çalışmalarıdır. Bu çalışma daha çok kültürel köy çalışmaları ve karşılaştırmalarıdır. Üçüncü olarak her iki köyde yapılan sözlü tarih çalışmaları ile elde edilen bilgilerin karşılaştırılmasına dayanmaktadır.
Sunuş
Anadolu’da önemli ocaklar arasında bulunan Şah İbrahim Ocağı üzerine henüz yeterince çalışma yapılmamıştı. Bunun temel sebepleri arasında henüz yeterli ve ciddi alan araştırmalarının yapılmamasını gösterebileceğimiz gibi Şah İbrahim Ocağı’nın ailenin elinde bulunan belgelerinin tam olarak ortaya çıkmamasını da gerekçe olarak gösterebiliriz. Bazı yazarlarımızın öne sürdükleri gibi Anadolu kırsalında yazılı belge bulunmadığı düşüncesinin tamamen yanlış olduğunu yaptığımız bu çalışma sırasında bir kere daha ortaya çıkmıştır. Sürekli öne sürdüğümüz gerçeklerden biri de halen Anadolu kırsal alanının kültürel zenginlik ve derinlik açısında kentlerimizden farkı olmadığını hatta özgünlük bakımında dış etkilere açık olmadığı için daha özgün olduğunu gördük.
Elimize Şah İbrahim Ocağı ile ilgili oluşan ilk belgeler Çorum’a bağlı Evciyenikışla köyünden gelen belgelerdir. Bu belgeler, Arap Ali Gazioğlu Dede’den gelmiştir. Bunlardan ilki Ahmet Cemalettin Çelebi tarafından düzenlenmiş olan bir belgedir ki bu belgeye göre Şah İbrahim Ocağı doğrudan Hacı Bektaş’a bağlı bir ocak olarak gösterilmektedir. Diğer belgeler ise tam olarak belge kıymeti taşımayan, ailenin kökenini Erdebil Dergahı’na bağlayan 1960’lı yıllarda Latin harfleri ile daktilo ile düzenlenmiş notlardır.
Ancak Arap Ali Dede’den bir sözlü tarih çalışmasına katkıda bulunması için istediğimiz köydeki yaşlılar arasındaki bilgilerin toplanması konusunda yaptığımız çalışmada Malatya’nın Hekimhan İlçesine bağlı Mezirme Köyü’nde yaşayan Büyük Başağa’nın (adının Murtaza olduğunu daha sonra Mezirme’de yaptığımız alan araştırması sırasında belirledik) torunu Musa Halife’nin 1882’de Çorum’un Çağşak Köyünü terk ederek Evciyeni Kışla köyüne gelmesi ile Şah İbrahim Ocağı taliplerinin yeniden geleneksel yapılarına döndükleri anlaşılmaktadır.
Yine köyden toplanan bilgilere göre Hacı Bektaş Çelebilerinin Şah İbrahim Ocağı taliplerinin doğrudan kendilerine bağlama çalışmalarının da rahatsızlık yarattığı yolunda bilgilere ulaşılmıştır.
Musa Halife’nin yaptığı ilk toplantıya Çorum Sungurlu’nun Körkü Köyünden katılan Kabaoğlu, Yanıcak Köyü’nden katılan Cinderoğlu, ve Abdal Bodu köyünden katılan Salman Hoca şöyle şikayette bulunmuşlardır: “Pirim işitmedin mi? Ortalık yanıyor. Çelebiler her tarafa vekiller gönderiyor. Talip elden çıktı. Pirsiz, rehbersiz bir dönük yolu görülüyor. Sen uyuyor musun? “ diyorlar. Bunun üzerine Musa Halife Büyük Başağa’ya giderek Ahmet Cemalettin Çelebi’nin verdiği icazetnameden ayrı olarak “Tarikat yolu sürmeye izin verildi” kaydının alarak geliyor. Ancak bu belge bize ulaşmamıştır.
Yine Evciyenikışla köyünden Arap Ali Dede’nin topladığı bilgilere göre köyün kurucusu olarak Musa Halife bilinmektedir. Bu durumda köyün 1880 yılında kurulduğu ve yeni bir köy olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Şah İbrahim taliplerinin çevre köyler ve özellikle Sungurlu çevresinde yaygın olduğu anlaşılmaktadır. Musa Halife 63 yıl yaşamış ve yeni köy mezarlığında yatmaktadır. Ölüm tarihi hicri 1319 81903’tür. Köyün çevresindeki kutsal ziyaret yerlerine gelince; Kavuk Dede’nin çocuklarından olan Abidin Dede ve Ahraz(dilsiz) ananın türbesi ziyaret edilen yerler arasında yer almaktadır. Burada bir Babadamı (cem töreni yapılan yer) kurban kesim yeri de bulunmaktadır.
Evciyenikışla Köyü ve Şah İbrahim Ocağının çok önemli bir özelliği ise, Başağa ve Küçükağa kavramlarının kullanılmasıdır. Yeni Ecikışla ve Mezirme köylerinde yaptığımız araştırmalarda ocağın süreğini yürüten son temsilcilerden biri olan Murtaza Ağaya Büyükbaşağa denilmesidir. Aynı biçimde Mezirme köyünde yaptığımız araştırmada Büyükbaş ağa’nın oğlunun adının da Murtaza olması fakat daha çok Küçük Başağa olarak anılması dikkat çekicidir. Aynı durum Evciyenikışla köyünde de bulunmaktadır. Kösedağı’da bulunan Şahan Başağa Türbesi ocağın yapısındaki bir özelliği de bize göstermektedir. Bilindiği gibi Çankırı yöresinde geleneksel olarak yapılan toplantılardan olan Yaren’de yaren’i yürüten kişinin adı Başağa, yardımcısının adı da Küçük Başağadır. Bu benzerlik daha önce de zaman zaman temas ettiğimiz Cem, Ahi Fütüvvesi ve Çankırı Yaren’i arasındaki benzerliği ortaya koyan bir başka kanıt olarak ortaya çıkmaktadır.
Evciyenikışla Köyünde bulunan kutsal ziyaret yerleri arasında Akı Baba (Ahi) bulunmaktadır. Köyde yaygın inanca göre, Ebu Müslim Horosani’nin kılıcını yapan Demirci olarak kabul edilmektedir. Ocağa bağlı Türkmen oymakları arasında Demirci Türkmenlerinin de bulunması ve Anadolu’da bir çok yere dağılmaları, köydeki halk inancında bir meslek temsilcisi olarak Akı Baba kavramı son derece ilginç benzerlikler olarak karşımıza çıkmakta ve Şah İbrahim Ocağı ile ilgili çalışmalar sırasında Anadolu’da bilmediğimiz daha bir çok kültür unsurunun birbiriyle ilişkilendirileceği gözlemlenmektedir.
Evciyenikışla Köyü 1890 yılında büyük bir kıtlık geçirmiş, köylülerin önemli bir kısmı Çorum ve Ankara’ya taşınmıştır. Şu anda Evciyenikışla Köyü 45 hanedir. Dedeler, Demirciler, Türkmenler ve Abdallar olmak üzere köyde dört kol yaşamaktadır. Aynı durum Mezirme Köyünde yaptığımız çalışmalar sırasında da ortaya çıkmış ve Demirci Türkmenleri ile ocak arasındaki ilişki köy ileri gelenleri tarafından belirtilmiştir. Bunun yanında abdalların Şah İbrahim Ocağı’na büyük bir ilgi duyarak bu ocağın talibi olduklarını söylemeleri de dikkat çekicidir. Mezirme Köyünde yaşayan Abdallarla yaptığımız görüşmelerde bu durum açıkça kendisini göstermektedir. Ancak çok yanlış bir anlayış olarak Abdalların halk arasında çingene kabul edilmesi, Abdalların Anadolu’da sosyal örgütlenmesindeki çok önemli rollerini göz ardı etmemize sebep olmaktadır. Abdalların Evciyenikışla’da yaşıyor olmaları dikkat çekici bir özelliktir.
Evciyenikışla Köyü Çorum’un en sulak ve verimli köyleri arasında yer alır. Bahçecilik ve Hayvancılık yapılmaktadır. Özellikle elma, armut, ceviz, üzüm ve kiraz yetiştirilmektedir. Arazilerin bir kısmında nohut, fasulye buğday ekilmekte ve sebzecilik yapılmaktadır.
Yukarda verdiğimiz bilgilerden de anlaşılacağı gibi Şah İbrahim Ocağı ile ilgili olarak araştırmanının başlangıcında iki temel sorunla karşı karşıyaydık. Bunlardan birincisi, Hacı Bektaş Çelebilerinin ocakları doğrudan kendi şahıslarına bağlamaları ki bunun için Alevi Bektaşi geleneğinde “dönük” sözü bir eleştiri ifadesi olarak kullanılmaktadır. İkincisi ise, Çorum’un Evciyenikışla köyünün yeni kurulmuş bir köy olarak Şah İbrahim taliplerinin kurdukları bir köy olmasıdır.
Durum böyle olunca Şah İbrahim Ocağı ile ilgili olarak yapılacak alan araştırmalarının merkezi doğrudan Malatya’nın Mezirme Köyüne kaymaktadır. Sözlü kültür unsurlarının Alevi ocaklarında bütün canlılığı ile yaşaması ve genelde sözlü bilgilerin tarihsel bilgilerle şaşılacak kadar örtüşüyor olması bizi Mezirme Köyüne kadar götürdü.
Daha önce araştırma merkezinin çalışmaları sırasında çok sıcak ilgi ve desteğini gördüğümüz eski Adalet Bakanlarımızdan Sayın Seyfi Oktay Bey, Şah İbrahim Ocağı ile ilgili araştırma yapmamızı rica etmişti.
RESİM 1
Eski Adalet Bakanı Sayın Seyfi Oktay
Bir emekli öğretmen olan Abbas Yıldırım Bey’i bizimle tanıştırarak çalışmalarımızı birlikte yürütmemizi istemişti. Abbas Yıldırım Bey Araştırma Merkezimize birkaç defa geldi ve çalışma yöntemi hakkında kendisini bilgilendirdik. Ancak daha sonra ilişkimiz kesildi. Bu yazıyı baskıya hazırladığımız sırada Sayın Abbas Yıldırım da yaptığı çalışma ile geldi. Abbas Yıldırım’ın özellikle ailelerle ilgili olarak topladığı soy secereleri ve Şah İbrahim Ocağı taliplileri ile ilgili olarak derlemeleri çok önemlidir. Anlaşılan o ki Şah İbrahim Ocağı büyük bir kitap çalışmasına konu olacak kadar önemli ve geniş bir bilgi birikiminin adıdır.
Bunun yanında Araştırmacı Yazar Yunus Koçak Bey de bizi arayarak kendisinde Şah İbrahim Ocağına ait bazı belgelerin bulunduğunu bildirdi. Bu bilgiler kendisine Seyfi Oktay Bey’in babası olan İbşir Oktay Bey’den gelmişti.
RESİM 2
Seyfi Oktay’ın Babası İbşir Oktay
Bunlar arasında bir Şeyh Safi Buyruğu da bulunuyordu. Sayın Yunus Koçak Bey’in yazısını bu sayıda bulacaksınız. Böylece biz daha çok Hacı Bektaş Veli Velayetnamesinde adı geçen Şeyh İbrahim Veli’nin devamı olarak bildiğimiz, ancak tamamen farklı bir Şah İbrahim Veli ile karşılaştık. Ne var ki Şah İbrahim Veli ile ilgili olarak sözlü gelenekten gelen bilgiler dışında elimizde bir kanıt bulunmuyordu. Köyden çıkan bilgi ve belgeler bir kere daha sözlü geleneği pekiştirdi.
Bütün bu çalışmalar sırasından Sayın Seyfi Oktay büyük bir incelik göstererek bir alan araştırması için bizimle birlikte 15 Temmuz 2004 tarihinde Mezirme Köyüne kadar geldi.
RESİM 3
Eski Adalet Bakanı Sayın Seyfi Oktay
Önceden bu konuda bilgilendirdiği için köyün ileri gelenleri ellerinde bulunan bütün bilgileri bize getirdiler ve sıcak bir ilgi ile karşılandık. Bunda elbette bir devlet adamı kimliği ile kültür ve sanatı çok önemli gören ve bizimle bizzat araştırmaya katılan Sayın Seyfi Oktay’ın önemli bir payı bulunmaktadır. Bu tarz köy alan araştırmalarında güven çok önemli bir unsur haline gelmiştir. Bu yüzden köylülerin gelen bilim adamlarına açılmaları veya belge sunmaları için ancak aylar ve haftalar geçmektedir.
Böylece Şah İbrahim Ocağının merkezi olan Mezirme’de bir araştırma yapmak olanağını bulduk.
Mezirme köyü, 1517 tarihli Osmanlı tahrir defterlerinde kaydı geçen önemli ve en eski köylerden biriydi. Arguvan’la Hekimhan arasındaki stratejik bir dağ yamacında kurulmuş ve her iki ilçeye ortalama 20’şer kilometre mesafede bir köydür. Adı sonradan yamacında yerleştiği dağda bulunan “Balıklaya” dan etkilenilerek Ballıkaya olarak değiştirilmiştir. Köyün tarihsel yapısı hakkında bir bilgimiz bulunmamaktadır. Çünkü bütün eski yapılar daha önce heyelan tehdidi nedeniyle terk edilmiş ve eski köy harabe haline gelmiştir. Yeni Balıklaya köyü ise Arguvan Hekimhan yolu üzerinde modern, bir kısmı prefabrik, bir kısmı ise iki katlı taş binalardan oluşmaktadır.
Köy, Cumhuriyetin ilanından sonra gençlerinin neredeyse tamamını okutmuş, özellikle öğretmen, polis ve hukukçu olmak üzere bir çok meslek dallarında memur olarak yetiştirmiştir. Bu yüzden köyde devamlı kalan nüfus kırk hanedir. Yaz aylarında ise genellikle Ankara, İstanbul ve İzmir’de yerleşmiş olan Mezirmeliler köye gelmekte ve köyün nüfusu 350 ile 400 civarına çıkmaktadır. Köyde tarım ve özellikle kayısı üretimi çok önemli bir geçim kaynağının oluşturmaktadır. Köyün bilinen en eski tarihi ile ilgili olarak köyün yaşlıları ile yaptığımız görüşmelerde elde ettiğimiz bilgilerle Evciyenikışla Köyünün kültürel yapısı ile ilgili yaptığımız araştırmaları birleştirdiğimiz zaman kültürel olarak iki köy arasında çok önemli bir yakınlık olduğunu gördük. Özellikle düğün, nişan ve benzeri geleneklerin önemli bir kısmı birbirine tam olarak uyuyordu.
Mezirme Köyü’nün Erzurum üzerinde gelerek Arguvan’dan geçip Hekimhan üzerinden İstanbul’a kadar giden bir kervan yolu üzerinde çok önemli stratejik bir yer olduğu, kervanların güvenliğinin ve ihtiyaçlarının sağlanmasında etkin rol oynadığı anlaşılmaktadır. Deve yetiştirilmesi ve yaşlı kuşakların bu yetiştirme işini hatırlamaları bu gerçeği ortaya koyan belgeler arasında yer almaktadır. Kervan bekçiliği görevlerinin kervanların güvenliğini sağlaması açısından sürdürülmesi ve köylüler tarafından bilinmesi de bunu kanıtlamaktadır. Böylece bütün Horasan Erenleri gibi Şah İbrahim Veli’nin de özellikle Kervan Yolları üzerinde yüksek dağ yamaçlarına yerleşerek öğretilerini yaydıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Köy ayrıca yakın zamanlara kadar koyun ve keçi besiciliği yapmış ve yaz aylarında yaylalara çıkmıştır. “Yoz” ( bir yaşını geçen keçi), “toklu” (bir yaşını geçen koyun), “berci”(süt sağmaya giden genç kızlar) gibi kelimelerin yaşlı köylüler tarafından sorulduğu zaman bilinmesi bunu ortaya koymaktadır. Günümüzde bu gelenek tamamen yok olmuş durumdadır. Köyün üç büyük yaylası bulunmaktadır. Bunlar Alaçayır, Kayabaşı ve Ayrancı yaylalarıdır. Buralarda kutsal ziyaret yeri olarak Hz. Ali’nin atının ayağının değdiği kabul edilen kırmızı ve ışıkta değişik renklere bürünen bir taş bulunması, Anadolu’nun bir çok bölgesinde karşılaştığımız Hz. Ali’nin atının ayak izi kavramı ile örtüşmektedir.
Ayrıca Alaçayır’da yol üzerindeki yüksek bir alıç ağacının dibinde bulunan Düldüz Dede yatırı da özellikle genç kızların ve kadınların dilek diledikleri bir bölge olarak belirtilmiştir. Yine anlatılanlardan anladığımıza göre yoğun bir yayla kültürü yaşlılar arasında bütün canlılığı ile yaşamaktadır.
Köyde zaman zaman göçlerin olduğuna dair bilgiler de bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmı aile içi kavgalara dayanırken, bir kısmı tarla ve arazi paylaşımı yüzünden, bir kısmı ise ekonomik sıkıntılara dayanmaktadır. Köyden Arguvan’a göçen ailelerin orada çektikleri sıkıntıların sonuçları olarak bazılarının Çorum dolaylarına gittikleri anlaşılmaktadır.
Arap Ali Dede’nin anlattığı Musa Halife hikayesinde olduğu gibi Büyük Başağa’nın da köyden ayrılarak Arguvan’a gittiği, rakımı 1500 metre olan köyden daha sıcak bir düzlüğe inmeleri yüzünden hayvanlarının hastalanması üzerine Başağa’nın şöyle yakındığı anlatılmaktadır:
“Güzel kamış biten kaz öten yerleri bıraktık. Keven biten keklik öten yerlere geldik. Boz eşekli, şal döşekli Arguvanlı mayamızın ardını aldı nazar ettiler.”
Köyün yaşlılarından olan Mahmut Öztürk Bey’in anlattıklarına bakılırsa Başağa’nın (Murtaza’nın)Keskin’e kadar gittiği ve tekrar geri geldiği biliniyor. Büyük Başağanın iki kardeşi bulunmaktadır. Bunlardan birisinin lakabı Küçük Başağa, diğerinin ise Minnetoğlu’dur. Köyün yaşlılarından aldığımız bu bilgiler Abbas Yıldırım Bey’in hazırladığı soy şecereleri ile uyuşmamaktadır.
Başağa’nın bir ünvan gibi kullanıldığı her iki Başağa’nın asıl adlarının Murtaza olduğu bilinmektedir. Büyük Başağa’nın Keskin’e niçin gittiği hakkında bir bilgi bulunmamaktadır. Başağa’nın üç oğlu vardır. Bunlar İbşir, Abidin ve Süleyman’dır.
Köyün yaşlıları ile yaptığımız görüşmeler sırasında ailelerin elinde bulunan belgeler de açığa çıkmaya başladı. Bunlardan en önemlisi 17. yüzyılın başlarında düzenlenmiş bir icazetname, 1900’lü yılların başında Erdebil Dergahında verilmiş olan şecereler de bulunuyordu.
RESİM 4
Kayhak Kişi: Şıh Hasan Dede
Belgeleri elinde bulunduran aileler ile yaptığımız konuşmalar sırasında belgenin sahibi olan ve vefat etmiş olan Hüseyin Yılmaz’ın eşi Zeynep Yılmaz, bize ailenin bunu dedelerinden gelen bir belge olarak sandıkta sakladıklarını ve hiçbir şekilde dışarı çıkarmadıklarını söyledi. Rulo halinde teneke bir kutu içinde korunan şecere ve geçmişteki ritüelleri hakkında Zeynep Yılmaz, hiçbir bilgiye sahip değildi.
Belgeyi Veren Aile
Köyün yaşlıları arasında yer alan ve cem geleneğinin çok iyi izlemiş olan 73 yaşındaki Elif Öztürk bize dedelerinden ve ninelerinden duyduklarını anlatmaya başladı.
Kaynak Kişi: Elif Ana
Burada anlattıklarından en önemlisi Dede Karkın ile Şah İbrahim Ocağı arasındaki ilişkiydi. Bununla ilgili olarak dedesinin annesi olan Havva Ana’nın (kendisi 110 yaşına kadar yaşamış) Dede Karkın Ocağı’nın ileri gelenlerinden olan Yusuf Kargın Dede’nin köye geldiği zaman Şah İbrahim Postu’na oturmayı kabul etmediğini ve : “Biz Şah İbrahim postuna oturmayız .” dediğini söyledi. Köydeki bir çok yaşlı da aynı görüşü belirtti. Köyün Dede Kargın ocağı ile ilişkisi karşılıklı sıkı dostluk ilişkisi olarak kendisini göstermektedir. Daha önce yayınladığımız Dede Kargın ocağı belgelerinde adı çok geçen Malatya’ya bağlı Fethiye bucağının da Şah İbrahim taliplerinin yerleşim bölgesi olduğu, buradaki Kargın köyünün ise ayrı bir yerleşim yeri olduğu anlaşılmaktadır.
Şah İbrahim Veli taliplerinin Anadolu’da yayılma alanları ile ilgili olarak verilen bilgiler ocağın çok geniş bir coğrafyaya yayıldığını göstermektedir. Bunlar arasında Denizli, Manisa, Aydın, Sivas, Çorum, Erzurum, Tokat, Amasya, Suriye’de Halep ve Şam gelmektedir. Yakın zamanda vefat etmiş olan Gürgür Dede’nin ve oğlu Hamdullah’ın verdiği bilgilere göre Şam’da çok sayıda Şah İbrahim Veli talibi bulunmakta, Türkçe konuşmakta ve cem yürütmektedirler.
Şah İbrahim Veli soyundan gelip Ballıkaya (Mezirme) Köyü’nden dağılan dedelerin yerlerştikleri yerlerden bazıları: (Bu bilgiler, Mezirme Köyü üzerine araştırmalar yapan Öğretmen Sayın Abbas Yıldırım’ın çalışmalrından alınmıştır.)
MALATYA
Hekimhan:
Ballıkaya Köyü (Merkez)
Hasançelebi Köyü
Darıyeri Köyü
Kulancak:
Alvar Köyü
Bicir Köyü
Yazıhan:
Çörmeğe Köyü
Fethiye Köyü
Karahan Köyü
Arguvan:
Asmacı Köyü
Yukarı Sülmenli Köyü
Aşağı Sülmenli Köyü
İsa Köyü
SİVAS
Kangal:
Mamaş Köyü
Akmağra Köyü
Hamal Köyü
Kocayurt Köyü
Karanlık Köyü
Çetinkaya:
Yellice Köyü
Dışlık Köyü
Hafik:
Sinekli Köyü
TOKAT
Niksar:
Çerdiğin Köyü
Sarıtarla Köyü
Ayrıca:
İstanbul (Merkez)
Ankara (Merkez)
İzmir adana (Merkez)
İskenderun (Merkez)
Manisa (Merkez)
Şah İbrahim Veli’nin Türkiye Genelinde Talip Köyleri:
MALATYA
Hekimhan:
Ballıkaya Köyü (Merkez)
Başkavak Köyü
İğdir Köyü
Salıcak Köyü
Baltacıbaşı Köyü
Kozdere Köyü
Aşağısaz Köyü
Yukarısaz Köyü
Karaköçek Köyü
Çanakpınar Köyü
Budaklı Köyü
Çırzı Köyü
Dereköy Köyü
Başkınık Köyü
Hasançelebi Köyü
Köylü Köyü
Keçe Mamaoğlar Köyü
Yeşil Köyü
Hacılar Köyü
Başak Köyü
Erdehen Köyü
Bahçedamı Köyü
Arapgir Kazası:
Derekan Köyü
Gebik Köyü
Gürge Köyü
Eynir Köyü
Çeynir Köyü
Asdek Köyü
Saldek Köyü
Dereli Köyü
Arguvan:
Bozan Köyü
Eymir Köyü
Kızık Köyü
Akveren Köyü
Çavuş Köyü
Kuruttaş Köyü
Kadebela Köyü
Şotik Köyü
Birik Köyü
Alpuz Köyü
Aguvanın içi Köyü
Minayik Köyü
İsa Köyü
Morhamam Köyü
Çermik Köyü
Kesirlik Köyü
Yukarı Sülmenli Köyü
Aşağı Sülmenli Köyü
Gecekondu Köyü
Asar Köyü
Ektir Köyü
Sema Köyü
SİVAS
Mamaş Köyü
Armağan Köyü
Tekke Köyü
Yortan Köyü
Kocagut Köyü
Yellice Köyü
Hamal Köyü
Yazıhan:
Fethiye Köyü
Çörmeğe Köyü
Eğribük Köyü
Ambarcık Köyü
Karahan Köyü
Boyaca Köyü
Yeşilyurt:
Kuşdoğan Köyü
Pirpirim Köyü
Doğanşahir:
Karaterzi Köyü
Akçadağ:
Zeyve Köyü
Pötürge:
Hüsükkuşağı Köyü
Kangal:
Dışlık Köyü
Zerk Köyü
Camili Köyü
Armıtak Köyü
Ürük Köyü
Öbek Köyü
Divriği Kazası ve Köyleri:
Hafik Kazası:
Doğanlı Köyü
Kızılören Köyü
Beğlikaya Köyü
TOKAT
Yeniköy (Turhal)
Vağlu Köy (Turhal)
Sarıtarla Köyü (Niksar)
Çerdiğin (Niksar)
Handere Köyü (Niksar)
Çakırca Ali Köyü (Turhal)
İslim Köyü (Turhal)
Ballıdere Köyü (Merkez)
Sadoğlu Çiftliği (Niksar)
UŞAK
Banaz Kazası ve köyleri:
MANİSA
Kayıslar köyü (Akhisar)
Beyoba Köyü (Akhisar)
Kumkuyucak Köyü (Akhisar)
Kemiklidere Köyü (Akhisar)
Tirkeş Köyü (Akhisar)
Harmandalı Köyü (Saruhan)
ÇORUM
Aşağı Camili Köyü
Yukarı Camili Köyü
Dedesli Camili Köyü
Değirmendere Köyü
Kürtkötü Köyü (Sungurlu)
Çukurlu Köyü (Sungurlu)
Çağşak Köyü
Evci Yenikışla Köyü
Yenicek Köyü
Abdalbudu Köyü
AYDIN
Sarıcaova Köyü (Kuyucak)
DENİZLİ
Dereçiftlik Köyü
MERSİN
Bağlarbaşı Köyü (Tarsus)
Keseli Köyü (Tarsus)
İl Merkezi
KAHRAMAN MARAŞ
Köprüağzı Köyü (Merkez)
Elbistan Köyleri
GAZİ ANTEP
Nohutalan Köyü (Kilis)
AMASYA
Abacı Köyü
Küçükkızılca Köyü
Kalifeli Köyü
Keçeli Köyü
Sevincer Köyü
Karayüğ Köyü
Çavuş Köyü
Kızık Köyü
Eymir Köyü
Diğer İller:
Malatya
Ankara
İstanbul
İzmir
Antalya
Muğla
Adana
Hatay
İskenderun
Kıbrıs’ta ve Suriye’de: 80 bin han
Başağalar
Türk kavimlerinin Anadolu’ya gelişi çok eskiye dayanır. Ancak M.Ö.9’uncu asırdan sonra Anadolu’nun doğu ve güneydoğusuna, Dicle ve Fırat vadilerine daha yoğun bir şekilde yerleştikleri, buralarda birleşik yeni medeniyetler kurdukları görülmektedir. Oğuz neslinden olanları Anadolu’ya gelişleri ise M.S. 10’uncu asırda başlamıştır. 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Kızılırmak’a kadar ilerleyen Selçuk hükümdarı Alparslan, ele geçirilen toprakları Türkmen beylerine taksim etmiştir. Sivas-Amasya-Tokat-Çorum-Çankırı-Niksar-Elbistan ve Malatya bölgesi Danişmendlilere verilmiştir. Diğer beyler ise Saltuklar, Mengüç’lerdir.
Mevcut bilgilerden anlaşıldığına göre mensubu olduğumuz aile 1830’lardan itibaren Türkmenistan ve Batı Horasan’ın kuzeyinden göç ederek Anadolu’ya gelmiştir. Göçün asıl sebebi, bu bölgede giderek artan Rus tehdit ve tehlikesidir. Bu aile Türk kavimlerinden Oğuz Boyu’na mensuptur. Ankara-Keskin bölgesine büyük bir aile olarak gelen dedelerimiz, hayvancılığın yanı sıra tarıma da başlar. Burada yerli halkla anlaşmazlığa düşer. 8-10 yıl sonra aileden Başağa adını taşıyan dedemiz, Keskin’den ayrılarak Fırat Havzası’na gelir. Malatya’nın 70km. kuzeyindeki bölgeye yerleşir. Diğerleri Keskin’de kalır. Başağa ailesinin nüfusu artar. Arazi genişler. Büyük bir köy olur. Harput ili dahilinde devlete yakınlığı ile tanınır. Etkinliği artar. Çevredeki küçük yerleşim yerleri mezra halindeki bu yer, daha sonra eski Mezirme, yeni adıyla Ballıkaya köyüdür.
Ağa tabiri ailede geleneksel bir unvan olarak kullanılmıştır. Herhangi bir imtiyazdan ileri gelmemektedir. Soyadı Kanunu çıkınca Oktay-Koç-Öztürk-Yılmaz ve Yalçın soyadını almışlardır.