14 Kasım 1933 yılında Arguvan`ın Atma Aşiretine bağlı Şotik köyünden üç delikanlı aldıkları bir istihbarat, posta arabasının Sivas`tan Harput`a para götüreceği yönündedir. O dönem de memur maaşları bu şekilde transfer edilirdi. Alınan bilgi araba jeep ve önünde bayrak var, yönündedir. Hekimhan`ın eski ismi Mezirme ve yeni ismi Ballıkaya olan mevkide pusu atarlar. İstanbul`a gidecek kadar parası olmayan üç kafadar, böylece İstanbul`a gidecek parayı da temin etmiş olacaklardı. İki adet ateşli silah ve birde kasaturaları vardı. Silahtan daha çok yöreyi iyi bilmeleri , doğalarında mevcut olan medeni cesaretlerine güveniyorlardı.Yaklaşan jeepi görünce havaya ateş açıp dur çekerler. Beklenen posta arabası yerine gelenin Malatya valisi olması sadece bir tesadüftür.Yanında çocukları ve koruması vardır. “Ben Malatya Valisiyim” dese de bizimkiler inanmaz. Aldıkları istihbarat örtüştüğünden parayı ararlar ve para çıkmaz. Valinin üzerinde ki çok az miktarda çıkan parayı alan Mehmet Rıza Çıplak “sen nasıl valisin üzerinde para bile yok” der. Vali “ben ne bileyim ki Ballıkaya da borcum çıkacak” deyip espri yapmayı ihmal etmez. Mehmet Rıza valinin giysilerini çıkartıp kendisi giyer. “Vali Bey sana mı yakıştı bana mı yakıştı?” diye sorar. Vali “tabi ki sana yakıştı” demek zorunda kalır.
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde böyle bir soygun devlet acısından kabul edilebilir değildir. Böyle olunca Atma Aşiretine vur emri çıkartılarak, Atma Aşireti çembere alınır. O dönem Atma Aşiretinin önde gelen isimlerinden Mısto Efendi “üç kişinin hatasını bir aşiret ödeyemez ” deyip failleri getirip teslim edeceği sözünü verir. Böylece büyük bir kıyımın önüne geçilir. Mısto Efendi bu üç delikanlıyı ikna edip teslim olmalarına olanak sağlar. İşte bu fotoğraf o zaman çekilmiştir. Teslim edildikten sonra olay yerinde tatbikat yapılmak amacıyla götürülmek istense de o zaman Direjanlı Nedimuşağı köyünden savcı olan Battal Bey bunları tevkif edip cezaevine atar. Cezaevine atılmamış olsalardı götürülüp tatbikat sırasında öldürüleceklerinden kuşkulanıyordu. Daha sonra savcı Battal Bey aldığı bu karadan dolayı sürgün edilmekten kurtulamamıştır. Yasaların ön gördüğü ağır cezalar verilse de yaşlarının küçük oluşu hayatta kalmalarını sağlamıştır. Her biri dokuz yıl yatarak cezalarını tamamlarlar. Ben sağlığın da Seydi Battal Çıplak ve Hüseyin Sırma`yı (Daso Hüseyin) tanıdım. Fakat Mehmet Rıza`yı şahsen görmedim.
Sizinle paylaşmak istediğim asıl konu yukarıda ki fotoğrafın kısa öyküsüdür. Şotik Köyü nün Kavunluk mezrasın da Xıdi Gale`nin Oğlu olan Kazım Başıbüyük İstanbul Üniversitesi`nde öğrenci olduğu yıllarda güzel bağlama çalardı. Sanatçı Ahmet Sezgin ile birlikte yurdun çeşitli yerlerinde etkinliklere katılırlardı. Böyle bir etkinlik için Bursa`ya gittiklerinde Bursa Zabıta Müdürü Ahmet Sezgin ve saz arkadaşlarını götürüp evinde ağırlamak ister. Konukları hanımıyla tanıştırırken zabıta müdürü sıra Kazım Beye gelince “Bu da Malatyalı” der. Hanımı Malatya`yı iyi bildiğini “ben Eski Malatya Valisinin Kızıyım , hani bir zamanlar bir vali soymuşlardı ya” der. Kazım Bey olayı bilse de burada biraz politik davranıp “duydum ama pek fazla bilgim yok” deyince valinin kızı olayı anlatıp “ben de fotoğrafları da var size göstereyim” deyip albümü getirir. Kazım Başıbüyük fotoğraflara bakınca üçünün de Şotikli olduğunu anlar.Ortada ki ise öz dayısı Mehmet Rıza Çıplaktır. Yine de tanımıyormuş havası içinde ” bu fotoğrafı bana verebilir misiniz?” der. Valinin kızı yani zabıta müdürünün eşi albümden fotoğrafı çıkartıp Kazım Başıbüyük`e verir. Kazım Başıbüyük daha sonra bu fotoğrafı getirip Mehmet Rıza`nın yakınlarına teslim eder.
Kısacası Kazım Başıbüyük Arguvan geleneğinden gelen sazı çalmasaydı , Ahmet Sezgin ile Bursa da ki etkinliğe gidemezdi. Orada valinin kızıyla karşılaşma şansı olmazdı. Böylece bu fotoğrafta bizim elimize ulaşmazdı. Sanatın toplumsal ve iletişim gücünü hiç bir zaman , hiç bir yerde küçümsememek lazım.
Rıza PARLAK