On’lar O Kerpiç Evde..
30 Mart 1972 Kızıldere…
O gün o saatte o kerpiç evin çatısında hiç kimse on Adalı’dan daha güçlü, daha özgür, daha cesaretli, kavga türkülerini söylememiştir. Bütün Anadolu’nun gözü, kulağı, nabzı nefesi Kızıldere’deydi o gün.
Dünyanın Türkiyesi’nde, bağımsız bir ülke için yola çıkanlar yepyeni bir dünya yaratıyorlardı Kızıldere’nin kıyısında.
Kızıldere o güne kadar kendi halinde akan bir dereydi. Ama büyüyecekti, bunu biliyorlardı. Kızıldere’ye kızıl denmesinin nedeni toprağının renginin kırmızı olmasıdır. Her baharda kar eriyip sular yatağından taştığında bu kırmızı toprak çözülür, suları kırmızıya boyayarak akar nehirlere doğru. Kızıldere o küçücük köye vermişti adını. Ve o gün adını büyük bir destana bağışlayacağını bilmeden suluyordu toprakları.
Kuşatmadaydı Mahirler… Umuduydular yüzbinlerin, milyonların…
Soluklarıydılar; gözü, kulaklarıydılar Anadolu halklarının… Bekliyorlardı…
Megafondan bir ses duyuldu:
“Teslim olun!”
Beklenen cevap verildi:
“Biz buraya dönmeye değil ölmeye geldik!”
Marşlar türküler ve koyu bir duman yükseldi evin çatısından gökyüzüne. Üzerlerinde kimlik, para ne varsa yaktılar. Duman büyüdü.
Onlar bu toprakların yarattığı değerlerle gelmişlerdi Kızıldere’ye. Yüzlerce yıla yayılan Bedreddin’in, Türkmen ayaklanmalarının, efelerin, Kurtuluş Savaşı’ndan, kahramanlık destanlarından çıkıp gelmişlerdi. Yoksulun alın terinin hakkı için gelmişlerdi. Yetimin çalınan ekmeği için gelmişlerdi.
Çatışma başladı, yüzlerce kurşun yağmaya başladı üzerlerine.
İlk olarak yoksul ellerle örülen kerpiç ev kurşunlandı.
On kişiydiler… Aynı siperde, aynı hedefe namlularını çevirmişlerdi. Göğüslerine yasladıkları dipçik; halkın ekmeği, umuduydu. Yumuşacık düşleriydi halkın, göğüslerini döven….
Mahir düştü önce, sonra Cihan, Ömer…
Namlular sustuğunda kan renginde akıyordu artık Kızıldere. Adalıların kanını taşıyordu büyük nehirlere.
Mahirleri; o gün, Kızıldere’nin o küçük iki katlı kerpiç eve getiren şey Türkiye halklarının bağımsızlık ve kurtuluş özlemiydi.
“Kızıldere adın ahire kalsın/Mahir yoldaş şanın tarihe kalsın” diye başlar bir devrimci marş. Mahir’lerin adı tarihe kalmıştır. Şanı ise bugünlere kadar uzanmıştır. O günden sonra binlerce çocuğa Mahir, Ulaş adı konuldu Anadolu’da. Türkiye halklarının bağrına gömülmüştür Kızıldere şehitleri.
Gencecik insanlardır her biri. Gençtiler ama halkını sömürüden kurtarmak isteyen, ülkesinin bağımsızlığı için yanıp tutuşan bir yürek taşıyorlardı göğüslerinin sol yanında…
Gençtiler ama devrimcilik nedir dosta düşmana öğrettiler kısacık yaşamlarında. Hapishanelerde baş eğmeyen irade, ihanette yıkılmayacak kadar güçlü, Türkiye devriminin yolunu çizecek kadar olgundular.
Devrimcilik nedir? Devrimci en başta ahlaklı olan kişidir. Maltepe’de kuşatıldıkları evde çatışırken Mahir’i vurup teslim olmasını isterler Cevahir’den. Cevahir namustan bahseder. Karşısındakilerin hiç bilmediği bir erdemdir namus.
Devrimcilik; hesapsız, saf, temiz olmaktır. Düşlediğin toplumun çocuksu saflığını, iliklerinde hissetmek, onu yaşamak ve politikalarına bu bakış açısıyla yön vermektir. Küçük hesaplar peşinde koşup, uğruna öldüğün değerleri yok etmemektir. Dostuna dost, düşmanına düşman gibi davranmaktır.
Kızıldere, bu erdemler, değerler üzerinde yükselip bugüne kadar akışını sürdürdü. Kızıldere’de herkesin öğreneceği şeyler vardır.
Kendi değerlerinden, ideallerinden uzaklaşıp düzenin bulanık sularında kulaç atanlara kucak açmak, devrimciliğin hiçbir yanıyla bağdaşmaz. Her ne gerekçeyle olursa olsun, ne tür bir teori üretilirse üretilsin, bu var olan gerçekliği hiçbir zaman değiştiremez. Yoksa kirletilen her değer yok olmayı beraberinde getirir. Bugün bu sınırların zorlandığını görüyoruz. İhaneti yumuşatıp farklı adlandırmalarla saflarında yer vermek, kendi elleriyle bir kirlenmenin önünü açmak demektir.
Cevahir, Mahir, Ulaş… ve daha nice devrimci, erdemli ve onurlu olmayı, yaşamlarıyla ortaya koymuş ve bedelini ödemişlerdir. Kızıldere, tarihin sayfalarına kendi adını bu anlayışın, bu erdemin kalemiyle yazdırmıştır. Ve devrimci kültür, ahlak anlayışının ne olması gerektiğini de tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştur.
Mahir’ler, siper yoldaşlığının en güzel örneklerini sergileyerek, ölümü de paylaşmışlardır. Çıkarları halkın çıkarlarıdır. Küçük hesaplar peşinde değillerdir çünkü.
Mahir ve yoldaşları o gün o küçücük köy evinde Deniz’lerin idamını durdurmak, Türkiye Halklarına kurtuluşun yolunu göstermek için kendilerini feda ettiler.
Yok olacaklarını biliyorlardı ama adları ahire kalacaktı. Adalılar’ın türküsü dilden dile dolaşacak gürleşecek ve hiç susmayacaktı.