Elinde silah,
Komünist avına çıktığın ta o ilk günlerden beri seni tanıyordum.
Önce Ankara’da
sonra İstanbul’da ve tüm bir ülkede kana bulamadığın sokak, kahvehane, okul
avlusu, fabrika önü kalmamıştı
Ev baskınları yaptın,
kör karanlıklarda.
Boğarak
öldürdüğün arkadaşlarımın üstüne, kurşun yağdırmak marifetlerin
arasındaydı.
Bahçelievler’de
yedi canıma sen kıydın.
Ellerine
bulaşmış insan kanıyla, yüzünü yıkıyordun her sabah.
Sarkık bıyıkların,
yaz kış üstünden çıkarmadığın kara ceketin, korkak – hain sinsi, kan oturmuş
bakışların, gözümün önünden hiç gitmedi.
16 Mart
katliamında kardeşlerimin üstüne kurşun yağdıranların başında sen
vardın.
1979 kışında,
Ankara Ziraat Fakültesi öğrencisi, kayınbiraderim Sabit Torun’u
Balgat’da evinin önünde pusu kurup, yaylım ateşine tutanların başında sen
vardın.
Kalbura
çevirdiğiniz o körpe bedendeki, yirmi bir kurşunun dört adedi, senin cinayet
aletinden çıkmıştı.
Maraş’ı
kana sen buladın.
Annelerimizin
karnındaki bebeklerimizi katlettin.
Bir değil, beş
değil, on değil yüzlerle canımızı ateşe verdi
Yozgat, Çorum ve
93’te Sivas’da yine sen vardın.
Bir dağ başında,
elinde silahın uluyan resimlerini anımsıyorum,
Madımak ateşe
verildiğinde, “tahrik var” diyen yine senin ölüm kokulu sesindi.
Korkağın
tekiydin.
Uçan kuştan,
akan sudan, kararmış geceden, gündüz güneşten ve insan sesinden ödün
patlardı.
Bu yüzden olsa
gerek seni yalnız başına kimse görmedi!
Kuyruğunu
kıstırıp, sokak köşelerine pusu kuran, uyuzluk misali yaşadın.
Ardında iş
ortağın onca ‘tosuncuk’ varken, hep güvencede hissettin
kendini.
Bu ülke katillerini
seviyor ya, seni daha çok seviyorlar!
Bahçeli de
seviyor seni, Baykal da, Tayyip de, Erbakan da.
Halen arkan
sağlam.
Ardından
methiyeler düzülüyor!
Yazık oldu sana
yazık. Ölümün böyle olmamalıydı!
Ateşe verdiğin o
Maraş yolu, canını aldı!
Çakılıp kaldın
bir dağın başına.
Beş santim buz
tutmuş bedenin.
Zavallı ürkek
yüreğin donmuş!
Üzülmedim.
Hiç
unutmayacağım söz!
Aklıma Faşizm düştüğü
her an, önce seni anıyordum, yine seni anacağım.