Yerel seçimler öncesi bu kavramlar gözle görülür ölçüde alanlar da görülmeye başladı. Özellikle seçim bürolarında bunu daha net görmek mümkün. Toplumsal ilişkiler öylesine farklı zeminde boy gösteriyor ki, kimi zaman doğruyu yanlışı ayırt etmek her babayiğidin karı değildir. Sizin bakış açınızı beklenmedik bir zamanda birileri değiştirir.Sizin nasıl bakmanız gerektiğini birileri size göstermeye çalışır. Olayları hangi açıdan ve nasıl görmeniz gerektiğini ondan öğrenirsiniz. Hırsızlıkla hayatını kazanmış birleri doğruluktan dürüstlükten dem vurursa şaşırmayın.Durum böyle olunca, bakışınız sizin olmaktan çıkar başkasının görmek istediği şekilde bakarsınız. Yönlendirici siz farkında olmadan övgüler sıralamış kendi penceresine götürüp oradan bakmanızı sağlamıştır. Bunun yağcılık ve yalakalık mı olduğunu fark etmeniz zaman alır. Fark etseniz de “artık çok geç Kemal” durumuna düşmüş olurdunuz.
Toplum içinde yalaka olarak bilinen tipler vardır.Her gittiği yere uyum sağlayan, her söyleneni onaylamak gibi işin kolayına kaçarlar. Siz konuşurken onların onaylaması sizi şımarmaya kadar götürür.Bu daha çok iş yerlerinde ast üst ilişkisinde belirgindir. Halbuki yalakalık yapmak ne kadar zavallı ise, inananda o kadar zavallıdır. Yağcılık ve yalakalık aynı gibi görünse de aralarında çok belirgin farklar vardır.Kimi insan yağcılığı bir yaşam biçimi yapmıştır. Birine yağ çekerek onu buna inandırmaktan büyük zevk alanlar vardır. “Adamı nasıl da dolmuşa bindirdim.” deyip daha zeki olduğunu düşünür. Askerde böyle birini tanıdım.Her önüne gelene yağ çekmekten zevk alırdı. Bunu doğrudan doğruya yapardı. Yüzüne sen yağcısın bunu bırak dediğimde “Komutanım hiç kimse sana yağ çekemez.” deyip yine yağ çekmeye devam ediyordu. Fakat yalakalık güce karşı boyun eğmektir. Olmamış bir şeyi olmuş gibi gösterip güç karşısında el pençe durmak doğasında mevcuttur. Karşıdaki insanın neden hoşlandığını bilir öyle davranır.Kelimelerini öylesine özenle seçer ki yalakalığını bir lütuf olarak algılar karşıdaki insan. Oysa ki çok basit bir pencereden bakarak bunun yalakalık olduğunu görebilirsiniz. Patronun odasına gidilecek ise büroda normal çalışırken ceketini giyer önünü iğlikler ve ilk okul talebeleri gibi ellerini nereye koyacağını bilmeden “buyur efendim beni çağırmışsınız.” deyip el pençe durur. Patron otur demeden duruşunu bozmaz. Her neden ise bu davranış patronun hoşuna gider. Bu davranışı sergileyen bir şirketin müdürüdür. Patron kendisine gösterilen bu davranışı bir saygı olarak algılar. Belki gerçekten öyle düşünür yada bu yalakalık onun hoşuna gidiyor olabilir. Benim yalakalık olarak algıladığım ve tüm çalışanların da aynı düşüncede olmasına rağmen, patronun bunu saygı olarak algılaması şaşırtıcıdır tabi ki. Bir konuşmamda patrona “Müdür yalaka ve bizden de yalakalık bekliyor. Benim bu yeteneğim gelişmemiş. Ben size yalakalık yapmadığım gibi ona da yalakalık yapmayı hiç düşünmedim.” dediğimde patronun “Bunu bir saygı olduğunu” bana söylediğinde şaşırmıştım. Ben bir tek siz böyle düşünüyorsunuz. Herkes bunun yalakalık olduğunu görüyor ve inanıyor desem de fikrini değiştirmeyi düşünmedi. Bari yalakalık yapamıyorsun yapana da karışma diyen olmadığı için, benim bu açık yürekli olmam işimden olmamı sağladı. Etnik kimliğinde zaten başka olumsuz bir neden olarak bu işi kolaylaştırmıştı.
Adam haklı yalakalık yapıyorsa bunu karşılığı yalakalık olarak kendisine yansımasını bekliyordur. Emrinde çalışanların arasında yalakalık zinciri böylece sürüp gidecektir. İşi iyi bilmekten daha çok, iyi bir yalaka olarak başarıya daha kolay yoldan elde edebiliyordu. Toplumsal yapıda idari görevlerde bu konumdan payını düşeni alır. Yalakalık zinciri adamı olduğundan farklı gösterir. Sistem bu yüzden çabuk tıkanır. Sorun sahip olduğu birikimin, sahip olduğu yetkilerin gerisinde kalırsa işte o zaman çözümsüzlük başlar. Yalakalara gün doğar. Çözüm için birilerine ihtiyaç duyulunca bu arada yalakalar için zemin hazırlamış olur.
İnsan ilişkilerinin gerektirdiği kurallar bazen garip olaylara neden olur. Bir gün doktorun biri haksız yere bir hastasına bağırdı. “Çok konuşma kadın” diyerek onu azarladı. Doktor altmış yaşlarında bir bay Mersin’li, kadın seksen yaşlarında Diyarbakırlı bir bayandı. Doktorun tepkisi karşısında kadın “evladım kusurum olduysa bağışla.” dedi. Belli ki kadın hanedan bir yapıdan geliyordu. Doktor kadının yüzüne bakınca haksız yere bağırdığını anladı. Ama yine de haklı olduğunu onaylamak içi bir şeyler söyleyip bana döndü. “öyle değil mi?” diye sordu. Mesleğim gereği ilaç temsilcisi olarak tabi ki dememi bekleyen doktora ben acıyarak yorum yapmadan onu yüzüne baktım. Bir satıcı olarak bu bana olumsuz yansısa da, bir insan olarak onur vereceğini farkında olduğum için onaylamadım.Yaptığım iş her ne kadar yalakalık ve yağcılık gerektirse de hiçbir zaman bu yönteme baş vurmayı düşünmedim. Başarılı olmak için hep kendim olmayı becerdim. Bilgi, beceri ve dürüstlük her zaman daha sağlam başarı zemini oluşturur. Yalaka ve yağcı kendine güvenmeyen insanların işidir. Başkalarının başarılarından kendilerine pay çıkartarak gerçek hayatta zavallı insanlardır. Her zaman kendisi olmayı başaran insanlar ne yalakacılığa nede yağcılığa ihtiyaç duymadan onurlarını ayakta tutmayı başaranlardır. Önümüzdeki süreçte herkesin kendi özgür iradesin kullanarak hareket etmesini diliyor yağcı ve yalakalara itibar edilmemesini teğmeni ediyoruz. Özelikle de bu seçim sürecinde daha uyanık olmak bir vatandaşlık görevi olarak algılanmasın diliyorum.
Rıza Parlak