Gerek kırsal kesimdeki köylü kadınlarımızın, gerekse şehirlerdeki çalışan yada ev hanımı olarak nitelenen çalışmayan kadınlarımızın sorunlarını irdelerken, genel tespitlerle onların toplumdaki konumlarını açıklayabiliriz; ancak bu, onların duygularını tam olarak ifade etmiş olmayacaktır. Bu duyguları, ancak kadınlarımız yansıtabilir. Yöremiz kadınlarının bir bütün olarak sorunu irdelemesi daha doğru olurdu. Bunun için, bu sorun üzerine genel tespitlerimizi ortaya koymadan önce, VAKIF VE DERNEKLERİMİZİN KADIN KOMİSYONLARINA VE DUYARLI DİĞER KADINLARIMIZA KENDİ SORUNLARINI ORTAYA KOYMALARI İÇİN ÇAĞRI da bulunmak istiyorum. Yöremiz kadınlarının sorunlarına değinirken, aslında tüm köylü kadınlarımızın da sorunlarına, yaşadığı sıkıntılara büyük oranda değinmiş olacağız; çünkü, köylü kadınlarının yaşadığı sorunlar öz itibariyle birbirinden farklı değildir.
KÖYLÜ KADINLARIMIZ:
Arguvan, geçmişten günümüze, susuz tarıma, hayvancılığa, kısmen de meyve-sebzeciliğe dayanan, sanayi işletmelerin yada kapitalist büyük tarım işletmelerinin olmadığı, aile içi küçük üretimin yapıldığı kırsal bir alandır. Arguvan ın kuzey kesimlerinde hayvancılık, meyve-sebzecilik ağır basarken, geniş tarım alanlarının oluşturduğu güney kesimlerinde tarımsal faaliyet ağırlık kazanır.Üretim faaliyetleri, daha çok aile içi tüketime yöneliktir. Ticarete konu olabilecek tarımsal ve hayvansal bazı ürünler de tarımsal girdileri ve ev ihtiyaçlarını karşılamaya gider. Bu anlamda da üretim faaliyetleri, bir sermaye birikimi oluşturmaktan çok uzaktır; tam tersine Arguvan insanı hep yoksullukla boğuşmuştur. Bunun için gurbetçilik, yani ekmeğini yılın belli zamanlarında da olsa dışarıda kazanma, son yarım yüzyıl içinde önemli bir yer tutar.
Köylü kadınları, tüm ev işlerinde-yemek, temizlik, çocuk bakımı, hayvanların beslenmesi ve sağımı, aşlık hazırlama v.b.-baş rolü oynar. O, bu konuda evi çekip çeviren tek insandır demek yerindedir. Ev işlerinde bütün yük onun omuzlarındadır. Bu yetmezmiş gibi kocasına özel hizmet etmekten de geri durmaz.-bu, bir tür dadılıktır. Kadının ev işlerindeki beceri ve hüneri, o ailenin köydeki yerini, saygınlığını ve prestijini belirlemede önemli etmenlerden biridir. Erkekten daha çok efor sarf eder, daha çok yıpranır. Ve o, ailenin her şeyidir; erkeksiz o aile yürür, ama onsuz o aile yürümez. Erkeği gurbete çalışmaya gittiğinde de o, tek başına evin her şeyini çekip çevirir; en çokta o zaman ezilir, en çokta o zaman kahırlanır…
Köylü kadını, bir anne olarak ta kontrolsüz, sağlıksız koşullarda çocuk doğurur. Onun doğum izni yoktur; kimi zaman tarlada, kimi zaman harmanda, kimi zaman ahırda doğum sancısı tutar;eve ulaştırmaya çoğunda zaman bulunamaz, çocuğunu orada doğurur. Çocuğunu doğururken ölüm ona çok yakındır yada doğacak çocuğuna. Doğum oranı yüksektir, ölüm oranı da; ortalama 5-6 kardeş olunur, birkaç tane de doğmadan yada doğarken ölüdür. Kadınlarımızın çektikleri bin bir çiledir; onun içindir ki, daha yaşamlarının baharında solar bir güz yaprağı gibi benizleri…
Kadınların erkeklerden daha çok çalışıp, daha çok yıpranmasına karşın aile içinde ve toplumda yüzyıllardır süren erkek egemen feodal yapı ve gelenek ona hak ettiği yeri vermez.; soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen dir o. Sorumlulukları ve görevleri vardır onun; ama, kimse haklarını söylememiştir ona; ve o, tüm bunları kadınların kaderidir diye, töredir, geleneğimizdir diye, Tanrı böyle yaratmıştır diye her şeyi kabullenmiş ve boyun eğmiştir.
Kadın erkek ilişkilerinde aile içinde olsun, toplum içinde olsun gelenekler, kadının erkeğe saygısını emreder. Aile içinde ilk ve son sözü söyleyen hep erkektir. Ailenin genel tasarrufunda kadına fazla söz düşmez; o, yanlışta görse erkeğin kararına uymak zorundadır. Kadının aile içindeki görevi;kocasına,kayınbabasına, kendinden büyük kaynına hizmet etmek, itaat etmektir. Kadın, bunlar tarafından dövülse de, hakarete uğrasa da onlara karşı gelemez, onlara boyun eğmek durumundadır.
Kadın, evlendikten sonra, yeni evinde evin büyüklerine karşı uzun süre gelinlik eder (onların yanında oturmaz, birlikte yemek yemez,konuşması gerektiğinde kısık sesle konuşur v.s). Toplum içinde kadın, erkeğin uğrunu almaz, o geçene kadar onu bekler, erkeğin hep arkasında yürür, Yazıya giderken onun yanında eşeğe binmez yada biraz arkadan gelir.Eşeğe biniliyken karşıdan kendinden büyük bir erkek geldiğinde hayvanın üzerinden iner, erkek geçene kadar yayan yürür. Bir yere giderken tek bir hayvan varsa kadın, gidilecek yere yayan yürümek zorundadır.
Ailede mülkiyet erkeğe aittir; ancak çocuğu varsa kocası öldüğünde bu mülkiyetten çocuğu adına yararlanabilir. Kadının çocuğu olmadan eşi ölürde kadın baba evine yada bir başkasına giderse kocanın miras hakkından yararlanamaz. Kadının babası öldüğünde o mülkiyet erkek kardeşlerine aittir. Erkek kardeşi, babasının ölümünden sonra yarım elma gönül alma hesabıyla baba hakkı olarak kız kardeşine bir tür armağan vererek miras hakkını kapatır (aile ve miras hukuku cumhuriyet dönemi içinde değişikliğe uğramışsa da genelde bu eski gelenek sürdürülmüştür.Tapu ve kadastro çalışmalarında Arguvan yöresinde tapu kayıtlarının yapılmasında kadınlar bu mirastan yararlandırılmamışlardır. Bu varsa da çok istisnadır).
Evlilik, görücü usulüyle yapılır. Oğlanın kızı seçme hakkı olsa da, kızın böyle bir hakkı pek yoktur; o, babasının istediği adama varmak durumundadır. Bazen bu durumdan ötürü kızın sevdiği oğlana kaçtığı olmaktadır. Ancak doğu ve güneydoğuda gördüğümüz biçimiyle bu, bir namus sorunu yapılmayıp ailelerin araya girmesiyle iş en sonunda tatlıya bağlanır. Evlilikte, 70-75 dönemlerine kadar başlık parası ödeme geleneği geçerliydi; ancak bugün bu gelenek ortadan kalkmıştır.
Eğitimde de erkek çocuğa öncelik verilir; erkek çocuğun ilkokuldan sonra dışarıda okuması için her olanak zorlanırken, aynı tavır bir kız çocuğu için sergilenmez. Ailede erkek çocuğun olması öncelikle arzu edilen, istenilendir. Aile içinde erkek ve kız çocuk arasında da ayrım açık bir biçimde görünür; kız çocuk, aynı zamanda erkek kardeşine de hizmet etmek durumunda bırakılmıştır.
Tüm bu yaşanılandan ortaya çıkan sonuç; kadının bir ev kölesi olarak kullanıldığının açık göstergesidir. O,erkeğin yanında ikinci bir sınıftır. Kadının tüm hizmetlerine karşı ona bahşedilen belki tek şey, aile içindeki yaşam güvencesidir. Köylü kadınları, toplum içinde en çok ezilendir; o, şehirdeki bir kadın kadar kendi kişiliğini geliştirebilme şansını hiçbir zaman bulamaz;gerek ailenin, gerekse köyün o dar sınırlarını aşamaz.
Tarımda;karasabanın yerini traktörün, orağın yerini biçer-döverin alması, üretim araçlarındaki diğer teknik aletlerin kullanılması kadınlardan çok erkeklere yaramıştır; kadınların ev işlerindeki sorumluluğu değişmemiştir, yalnızca ekin ve harman zamanı sarf ettiği efor ortadan kalkmıştır. Buna karşın, erkeğin, eskiden 5-6 ay çalışmak zorunda olduğu koşulları büyük oranda değişmiş, çalışma zorunluluğu birkaç güne inmekle oldukça rahatlamıştır.
Tarımda küçük meta üretimine dayanan üretim faaliyeti aynı kalmakla birlikte üretim ilişkilerinde ve üretim koşullarındaki bu değişim ve kadınlar lehine yapılan kimi yasal düzenlemeler,yaşamın içinde,hayatın pratiğinde köylü kadını için pek fazla bir anlamı ifade etmemiş, kadın erkek arasındaki sosyal ilişkilere pek yansımamıştır. Kadın erkek ilişkilerinde kadının yeri ve statüsü pek bir değişime uğramamış, eski gelenekler pek bir değişime uğramadan günümüze kadar sürdürüle gelmiştir.
Köylü kadınlarımızla ilgili son söz olarak şunları söyleyebiliriz:
Arguvan da kadın sorunu, genel anlamda feodal dönemin genel özelliklerini yansıtmakla birlikte eski birtakım katı ilişkiler gevşemiştir. Bunda, yörenin ağırlıklı olarak kaydedilen düşünsel bazda demokratik yapısının ve Alevi inanç ve geleneklerinin payının yanında ülkedeki genel toplumsal açılımın ve değişimin önemli bir paya sahip olduğunu söylemeliyiz.Yukarıdaki Alevi inanç ve geleneklerine ilişkin paydan söz ederken, kadın erkek ilişkilerinde kimi Alevi kesimlerin dillendirdiği kadına farklı bakmayız yada kadın erkek bizde birdir, kadın erkek ayrımı yoktur, eşittir gibisinden sözlerin pek bir anlam ifade etmediğini, doğruyu yansıtmadığını burada söylemeliyiz. Her şeyden önce kadın erkek arasındaki ilişkileri son tahlilde belirleyenin feodal yada kapitalist toprak düzeni ve ilişkileri olduğunu bir kez daha belirtelim.Ancak, bu konuda şu kadarını söyleyebiliriz ki, Alevilerde diğer inanç kesimleri gibi-özellikle bazı tarikatlarda görülen- bir bağnazlık ve gelişim sürecinde bir tutuculuk olmamıştır.
Bir sonraki yazıda şehirlerdeki kadınlarımızın sorunlarını ve çözüm yolunu irdelemeye çalışacağım. Bu konuda, tüm kadınlarımızı da bu tartışmaya davet ediyorum. Bilinmelidir ki, sorunun gerçek mağdurları kendi sorunlarına sahip çıkmadıkça, o sorun ortadan kalkmaz.
Sağlıcakla, dostça, sevgiyle kalın.
Sevgiler, saygılar.