Seydo kızmış söve söve gidiyor
Vallahi bir derdi var belli belli
Şapkası yan bükük dolak belinde
Islanmış yanaklar ter belli belli
Soranın ağzında lafı susturur
Sağına soluna azar bastırır
Gözlerini etraflara gezdirir
Gururu kırılmış ar belli belli
Acaba borçlumu yıllar karışık
Daireden kovulmuş aklı karışık
Ağzından haykırır ses kısık kısık
Sobasız mı yatmış çor belli belli
Azar mı işitmiş yoksa korkmuş mu
Dayak mı yemişti acep kaçmış mı
Yaşı elli beş mi yoksa altmış mı
Sakalı tıraşsız kır belli belli
Ceketinin dalı sarı yamalı
Şalvarı çekilmiş dizden aralı
Kaşımış göğsünü tırnak yaralı
Yakası devrilmiş kir belli belli
Diyen Ali Rıza Uğurlu 05.03.1937 tarihinde Malatya İlinin Arapkir ilçesinde doğdu. Asıl yerleşim yeri Arguvan İlçesinin İsaKöyüdür.
İsaköyü Arguvan ilçesine 7 km. güneydoğusunda bulunan 13-14.cü yüzyılda kurulduğu sanılan ve bölgenin en geniş arazisine sahip büyük bir köydür. Köyün 4.km batısındaki eski tunç çağından kalma olduğu bilinen İsahüyük, o tarihte buranın iskan sahası olduğu izlenimini vermektedir.
Köye ilk gelenlerin Urfa yöresinden geldiği söylenir. 1560 Tarihli Malatya Tahrir Defterinde İsaköyü’n 66 hanesi ve 104 vergi veren erkek nüfusu bulunmaktadır. Köye daha sonra 14 cü Yüzyilin ilk ceyreginde gelip yerleşen Beyler Kabilesi köyün hakimiyetini kendi ellerine geçirdikleri gibi çevre köylere de etki etmişlerdir. İsaköyü’nün 1894-1895 tarihlerinde 886 nüfusu varken, 1965 yılında 1035 kişi olmuş ve 2000 yılı nüfus sayımında ise 435’e düşmüştür. Köyün nüfusunun sürekli düşmesinin nedeni, sürekli dışarıya göç vermesinden kaynaklanmaktadır. Köyde okuma oranı çok yüksektir. Okuyan kesim işe girip geri dönmemektedir. Köyde yurt dışına çok sayıda kişi işçi olarak gitmiş olup, bu gidenlerin geri dönmemeleri gibi nedenlerden köyün nüfusunun azalmasına en çok etki eden faktördür.
Ali Rıza UĞURLU, İsaköyü’ndeki Beyler Kabilesinde Uğurluoğulları lakabı ile anılan ailenin mensubudur.
Ali Rıza’nın babası Hasan: Abbas’ın oğlu Hüseyin’in torunu Süleyman’ın oğludur.
Küçük yaşta babasını kaybeden Ali Rıza, yaşamın ağır yükünü sırtına almaya başladı.
“İşte geldim iste gittim
Dünya sende gülemedim
Bunca sarayın tahtın var
Ben bir çadır kuramadım”
İlkokulu kendi köyünde bitirdi. Kendi deyimi ile “Küçük yaşta eğitime düşkündüm ancak imkansızlık nedeniyle bir türlü orta okula gitme olanağı bulamadım. Ya köyde çiftçilik yapacaktım yada işçi olarak çalışacaktım. Başka bir şansım da yoktu” diyen şair 1969 yılında işçi olarak Almanya’ya gitti.
Almanya’da gariplik, yabancılık hissetmenin yanında memleket ve eş özlemi başladığını dile getiren şair; şiirinin
“Gurbet elde bir hal gelse başıma
Feryadı duyan olur mu bilmem
Felek pençesini bana vurunca
İmdadıma gelen olur mu bilmem
Tanıdıklar baş ucuma gelende
Garip ceset ortalıkta yunanda
Tabutumda musallaya konanda
Cenazemi kılan olur mu bilmem
Ateş yanıp baş ucumda tütecek
Etrafımda yeşil otlar bitecek
Kuşlar ötüp baş taşımda ötecek
Bir fatiha diyen olur mu bilmem
Ali Rıza derdini söyler sazığa
Kim acısın senin kara yazığa
Gurbette düzlenmiş şu mezarlığa
Bayramlarda gelen olur mu bilmem”
Almanya’da sadece fabrikada işçi olarak çalışma ile kalmadı. Çalıştığı süre içinde çeşitli derneklerde ve sendikalarda etkinlikler göstermiştir. Bu süreçte yabancı dilini geliştirmesi ve işçi haklarını araması ve işçi işveren arasında bir köprü görevini üstlenmesi neticesinde, sendikanın işyeri temsilciliği görevine getirilmiştir.
İnsanların yaşam biçimlerini izledi. Bu süreçte kendini yetiştirmesi zengin bir bilgi birikimine sahip olması nedeniyle 1996 yılında “Böyle Bir Dünya Kurasım Gelir” isimli 97 şiirden oluşan 100 sayfalık bir şiir kitabını yayınlamıştır.
Şiirlerinden anlaşılacağı gibi, tepkisini sisteme, duygusunu şiirlerine yansıtmıştır.
“Zamana uymayan böyle bir düzenin
Sahibi olmadan yılasım gelir
Çağı çarpıtıcı kanun yazanın
Alıp suratına vurasım gelir
Çatlamış tabanlar nasırlı eller
Rengi dili dini suç olan canlar
Tarihte gömülü acılı yıllar
Böyle defterleri düresim gelir
Toprağı ağasız sürmektir arzum
Patronsuz fabrika kurmaktır arzum
Atomsuz netronsuz gülmektir arzum
Ali Rızam böyle bir dünya kurasım gelir”
Diyen şair, şiirlerinde kimi zaman görevini tam yapmayanlara çatar, kimi zamanda yoksul ve çaresiz insanların yaralarının sarılmasını ister. Kimi zamanda birlik ve beraberlik içerisinde kardeşçe yaşamayı arzular. Kimi zaman emekten yana olup, sömürüye karşı direnir, kimi zamanda haksızlıklara yolsuzluklara direnir.
Kimi zamanda kendini bilmeyenleri yerer. Bunu şiirinde,
“Alman ne demek Türk ne demek
Adam eriştiği çağdan utanır
Bir Arap tır demek şu da Kürt demek
Ara yerde kopan bağdan utanır”
Ve:
“Bana başka gözle bakıp
Ayıranın ta neyini
İş gücümü sömürüpte
Yakınanın ta neyine”
Ve de:
“Mafya paylaşıyor terör vuruyor
Ki mi yoktan hemen zengin oluyor
Sultan ların gaflet almış uyuyor
Akıllıyı dövüp del etmişler”
Göç nedeni ile gittikçe küçülen, körelen ve yıkılan köyün adet, gelenek ve göreneklerinin yavaş yavaş kayıp olmasına üzülen şair: şiirinde,
“Hani o konaklar hani o ayvanlar
Hani toy düğünler hani seyranlar
Kurbansız geçiyor bunca bayramlar
Tütmüyor bacalar köre benziyor”
Ve:
“Güzel adet şen töreler olurdu
Eğer dostu küskün ise varırdı
Düşkün ise ona yardım olurdu
Bunu diyen artık diller kalmamış”
Azimli, çalışkan ve mücadeleyi seven bir yapıya sahip olan Ali Rıza UĞURLU 1997 yılında “Almancı Yabancılar” isimli ikinci kitabını yayımlamıştır. Bu kitabı Almanya’daki Türk işçilerinin sorunları ve çözüm önerilerini içermektedir.
Toplumsal olaylara duyarlı olan araştırmacı ve şair Ali Rıza UĞURLU,1999 yılında “Abdal Ölmem” isimli üçünçü kitabını yayınlamıştır. Halk şiirlerinden oluşan bu şiir kitabı 140 sayfa olup, 114 şiirden oluşmaktadır.
“Şu garip dünyada, cennet elimde
Yalanın gölüne dalan dalana
Şehrimde kasabamda köyümde
Düzenin sırtından soyan soyana
Yasa işlemiyor hasta adalet
Fikir mahrum olmuş ölüm marifet
Diller dolaşıyor demez hakikat
Ayıbı bir yana koyan koyana
Ne kanuna güven nede sultana
Kimi aptal gezer kimi divane
Niceleri muhtaç kuru soğana
Odalarda rüşvet yiyen yiyene
Devletin çarkında dişi kalmamış
Ne yanı ne önü başı kalmamış
Milyonlar iş arar aşı kalmamış
Çeteyi yolsuzu seven sevene
Piyasası serbest pazarda mafya
Düzen başta kokuk adalet hasta
Yaşamak zor olmuş halk kara yasta
Doğmuşuz yaşamaktan yılan yılana”
Diyen ve her konuda dolu olan şair’in şiir ve yazılarının bir kısmı çeşitli gazete ve dergilerde yayımlandı. Malatya Kültür Sanat Derneğinin çıkarmış olduğu MAKSAD adlı dergisinde sürekli şiir ve yazılarıda yayınlanmaktadır. Kendisi bu derneğin kurucuları arasında olup, iki dönem Denetleme Kurulu Başkanlığı yapmış ve halen üyeliği de devam etmektedir. Ayrıca ustaca saz çalan Ali Rıza UĞURLU, seslendirdiği türküleri ile de defalarca yerel televizyonlarda proğramlara katılmıştır. Onu şairliğe iten, yaşadığı hayat mücadelesi, memleket özlemi ve kendisindeki ince ruh halidir. Haksızlık ve yanlışlıkları görmezlikten gelemez ve şiirleri ile üstüne gider.
“Ey insanlar lafla barış olur mu
Dertli canlar ile dertleşmek gerek
Kardeş deme ile kardeş olunmaz
İş aşı ekmeği paylaşmak gerek
Kiminin karnı tok sırtı pek kalın
Kimi boynu bükük kiminde çalım
Herif sultan olmuş zalim mi zalim
Onun nizamına sataşmak gerek
Pir Sultan’lar kafa tuttu zalime
Ulu hünkar düşkün koymaz yoluna
Sahip ol der ele bele diline
Yar yanağı hariç uzlaşmak gerek
Aç varken düzen düzen sayılmaz
Kader kısmet deyip tuzak kurulmaz
Kavga devam eder yoksa durulmaz
Oturup yüz yüze konuşmak gerek
Ne haruna kaldı ne başka kula
Kimse oturmasın mülk diye mala
İnsan doğar ölür gider bu böyle
Zenginsiz fakirsiz alışmak gerek”
Şair küçük yaşta büyük ozanların deyişlerini okumaya ve ezberlemeye heves duyar.
Şiir yarışmasında bu hususun da katkısının büyük olduğunu vurgulamaktadır. 8 ve 11 hece ölçüsü ile şiirlerinde, Alevi Şairlerinin de etkisininde büyük olduğu görülmektedir.
“Ölmedin yılmadın sırra kadimsin
Darda kalanlara çara gidersin
Deryada karada nöbet tutarsın
Emaneti sana boz atlı Hızır
Gurbet elde çoktur sefil sefalet
Güvenim sanadır eyle merhamet
Senden başka kime edem emanet
Emanetim sana boz atlı Hızır”
Yazımızı şair Almanya’da iken, özlemini duyduğu köyünün üzerine yazmış olduğu bir şiirin birkaç dörtlüğü ile son vermek istiyoruz.
“Çalıştım çalıştım doymadı karnım
Bu düzende doymak zor bizim köylü
Ceket palto bile görmedi sırtım
Yırtık gömlek ile yan bizim köylü
Sırtında tarlaya tohum götürdün
Ağırdı dizlerin döndün oturdun
Ne kara günlerde ömrün bitirdin
Bu dertten kurtulman zor bizim köylü
Faizli borç ile ele kınandın
Yolu sel götürdü dağdan dolandın
Çok seçim dinledin hepte aldandın
Sana burada ekmek zor bizim köylü
Kara yılan merteklerde dolanır
Karıncalar süte düşer sulanır
Biraz yağmur yağar çeşme bulanır
Bir yudumsu nar bizim köylü”
Şairimizin bugüne kadar yayınlanmış eserleri,
1966 yılında “Böyle Bir Dünya Kurasım Gelir “ adlı şiir kitabı,
1997 yılında “Almancı Yabancılar” adlı kitabı,
1998 yılında “Abdal Ölmem” adlı şiir kitabı,
2003 yılında “Mışlar Mazide Kaldı” adlı şiir kitabı,
2003 yılında “Uzakta Çalan Davulun Sesi” adlı kitabı,
2005 yılında “Dünden Bugüne Oğuzların Uzantısı Arguvan’ın İsaköyü” adlı araştırma kitabı
2008 yılında ‘El aranıyor’ isimli Şiir kitabıdır.
Yazarımızın yedi kitabı yayınlanmış olup çalışmalarına devam etmektedir.