Arguvan , “Arguvan” olalı böyle şenlik görmedi…
Tamam, Malatya’nın politikacılar dışında bir de kayısısı ünlüdür diye bilirdim ama kayısıya “mışmış” dendiğini; (Evliya Çelebi “müş müş” diyor) ve Hacı Haliloğlu, Hasanbek, Gavur aşısı, Hüdari, Şekerpare, Hacıkız gibi farklı isimleri ve cinsleri olduğunu; kayısının pastili, ezmesi, lokumu yanı sıra kayısı döneri ve kayısı kolonyası yapıldığını bilmezdim… Bunları Malatya’da Kayısı Borsası’nda, Şire Pazarı’nda öğrendim.
Malatya’ya kayısı bilgimi arttırmak için gitmedim elbet. Malatya’nın en küçük ilçesi Arguvan’da ilk kez “Arguvan Türkü Festivali” düzenlendi geçen hafta sonu. Festival çerçevesinde yer alan “Demokratikleşme ve çok kültürlülük” başlıklı panele Oral Çalışlar ve Hrant Dink’le birlikte katıldım.
Malatya yeşilliğiyle, bitki örtüsüyle, kenti boydan boya geçen su kanalıyla, meyvelerin bolluğuyla çarpıyor insanı.
Önce doğru müzeye… Çünkü önemli Asur, Hitit , Helen, Roma, Bizans , Selçuk ve Osmanlı eserleri var burada! Heyecanımız, kursağımızda kalıyor, çünkü müze kapalı. Ödenek yok, kadro yok o yüzden kapalı. İki yıldır kapalı. Müze bahçesinde, bekçiden öğreniyorum iki yıldır kapalı olduğunu. Zaten bekçi de “geçici işçi” statüsünde. On yıldır bu görevde ama yine de “geçiçi” (!) durumda… Üstelik bahçedeki tüm fındık, kayısı, erik , kiraz ağaçları kesilip, beton taş zeminli “bahçe düzenlemesi” yapıldığından bu yana bekçinin de keyfi kaçık! Çevredekiler “Kültür Bakanlığı unuttu burayı” diyor.
Bir başka düş kırıklığı, kullanılmaz hala gelmiş, kapısı pencereleri taşla örülmüş tarihi Ermeni Kilisesi… Hala burada yaşayan Ermeni aileler, kentte hiç kilise olmadığı için, çocuklarını evlendirmek ve özel günler için İstanbul’a geliyorlar.
Malatya’dan yola çıkıyoruz, Arguvan’a doğru…
Kent çıkışında solumda, daha da yoğun bir yeşillik: Tarım orman bakanlığına ait fidanlıkmış. “Fidan dikilen, fidan biçilen yer” diyor biri… Arguvan’a varmadan türküler mi başladı yoksa dememe kalmadan açıklama geliyor: “12 Eylül sonrasında tüm aydınların, demokratların tezgahtan geçtiği, sorgulama ve işkence merkezi olarak kullanıldı burası.”
Derken Yeşilyurt: Malatya ve çevresinin akçiğeri… Daha ileride Gündüzbey : Suyun kaynağı. Önümüzde dimdik yükselen Bey Dağlarından 300-400 metre yükseklikten fışkırıp, bir kanalla aşağılara iniyor. Suyun, suların geçtiği her yer yemyeşil, ama daha ötesi kurak mı kurak çünkü su ötelere ulaşamıyor… Tohma Çayı, Kuruçay, Sultan Suyu, Beyler Deresi…Tümü Karakaya baraj gölüne doğru yol alıyor.
“Kuruçay’dan öte yana / Yolum düştü Arguvan’a”
Arguvan, adı gibi güzel minicik bir ilçe. Nüfusu iki bin ama o Cumartesi 10 bin kişi vardı meydan konserlerinde. Ertesi gün, festivalin kapanış akşamında ise bu sayı 15 bine ulaşacaktı.
“Arguvan, Arguvan olalı böyle kalabalık görmedi” diyor Arguvan kaymakamı Özkan Demir. Belediye Başkanı Mehmet Fidan mutlu. Yalnız çevre köylerden değil, Türkiye’nin her köşesinden, hatta yurt dışından gelmiş tüm Arguvanlılar. Her köy kendi çadırını, kendi standını kurmuş. Bir çadırda sohbete katılan Ankara’dan gelen genç bir kadını duygularını şöyle dile getiriyor: “Müthiş sevinçli bir olay, tüm aşiretler bir araya geldi, birbirimize sarıldık.”
Arif Sağ’dan Belkıs Akkale’ye birçok sanatçının konseri birbirini izlerken, o meydan top yekun halaya katılıyor.
Doğrusu bizim panelde de heyecan dozu yüksekti. Oral Çalışlar konuyu küreselleşme ve Avrupa Birliği çerçevesinde, Hrant Dink azınlıklar açısından, ben de kadın hakları (yani insan hakları) açısında ele aldık. Arguvan Eğitim Kültür Vakfı’ndan Mahmut Özdemir yönetiminde soru ve yanıtlarla, gerilimli karşı çıkışlarla dinamik bir tartışma ortamı yaşandı.
Nüfusunun yüzde 50’si Türk, yüzde 50’si Kürt olan, yüzde 10’u Sunni, yüzde 90’ı Alevi olan Arguvan zaten çok kültürlülüğü yaşıyordu. Sineması, tiyatrosu yoktu. Ama buna karşılık erkeklerin kahvede oturduğu, kadınlarının çalıştığı bir “kahve kültürü” de yoktu. Yörenin yüzde 96’sı okur yazardı. Hoşgörülüydüler, kadına saygılıydılar, kadın erkek birlikte emek veriyorlar, birlikte eğleniyorlardı. Her evde mutlak bir saz vardı ve her üç kişiden biri saz çalıyordu.
Sonra akşam oldu.
Uçsuz bucaksız Malatya Ovası’nda dağ köylerine uzandık. . Güneşin son ışıkları dağ tepelerinde, bulutlarda asılı kalmıştı. Gündüzün 48 derece (yanlış okumadınız- 48 derece!) sıcaklığına inat, tatlı bir de rüzgar … Kızık Köyünde 91 yaşındaki Sadık Dede’nin türkülerini dinledik. “Burada söylerim türküyü Eymir köyünden duyulur” diyordu. Akören , Eymir ve Güngören köylerinde oyalandık. Geziyi Kömürlük köyünün muhtarı Haşim Güler’in evinin damında sohbetle noktaladık.
Arguvan’da doğanın güzelliğini ve çarpıcılığını , insanların güzelliği, coşkusu, dayanışması ve türküleri taçlandırıyordu.
Bu olaya emeği geçen tüm köy dernekleriyle, olayı hayata geçiren “Arguvan ve Köyleri Eğitim Kültür Vakfı”na teşekkür ediyor, daha nice şenliklere diyorum.
Zeynep Oral
12 Temmuz 2003