Bob Beer çocukluğunda müzik dinlediği müzik parçaları arasından sazın sesini duyup vuruldu. Üniversite’de bir Türk’ten ilk sazını alıp Türkiye’ye geldi. Türküleri yerel özellikleriyle söyledi. O kadar ki Arguvan ağzı türkü söylemeyi başardı. Malatya’da Arguvan Türkü Festivali’nde sahneye çıktı.
Beyoğlu’nun dar sokaklarında cumbalı ve yüksek tavanlı evin camından el sallıyor. Birinci kata çıktığımızda Bob Beer kapıda bizi bekliyor. Elimi sıkarken gözüm ayaklarına gidiyor, terlikli. Evin girişinde ayakkabılar çıkarılıyor. Küçük salona girince şaşkınlık boyutu artıyor. Çünkü köşede minderler ve ortada yer sofrası duruyor. Bir köy evine girmiş gibiyiz. Bu kadarla da bitmiyor. Ne içeceğimizi sorduğunda ben "kahve" diyorum. Batu, "Bir şey içmeyeceğim" diye diretince Bob’un da misafirperverlik damarı kabarıyor:
– Kendi yaptığım nane şerbetinden içer misin?
Batu, bütün "ret bayraklarını" indiriyor.
Ülker’in reklamında Cola Turca içerek Türkleşen Amerikalılar, Bob Beer’in yanında "hafifletilmiş" kalıyor. Bob çok güzel Türkçe konuşuyor, saz çalıyor ve türkü söylüyor. Türkiye’yi ve Türkçe’yi çok seviyor. O kadar ki bir Fransız arkadaşının evinde bedava kalırken sırf Türkçesi gelişmiyor diye kiraya çıkıyor.
Çalıp söylerken onun bir yabancı olduğunu asla anlayamıyorsunuz. Türkü söylemede önemli bir basamak olarak kabul edilen "Arguvan Ağzı" ile bu yıl Arguvan Türkü Festivali’nde sahneye çıktı.
*
Herkesin aklındaki soruyla başlayalım. Bir Amerikalı saz çalmaya nasıl merak duyabilir?
– Annemin dedesi Marmara Adası’ndan göç etmiş bir Rum’du. Çocukluk yıllarımda büyük dedemin çaldığı plaklarda ilk İstanbul müziğini dinledim.
Bu kadarı yetti mi?
– Lise öğrencisiyken 1975’te Batı Trakya’da Gümülcine’ye gelmiştim. Orada iki halk vardı. Birbirlerini görmezden gelerek yaşıyorlardı. TRT frekanslarından Türkçe şarkılar, türküler dinledim. Çocukluğumda duyduğum müziği yakalamıştım. Türklere karşı ilgi duymaya başladım.
Ama aklınızda saz çalmak falan yok.
– Hayır. ABD’ye dönünce Iowa Üniversitesi’nde halk oyunları ekibine girdim. Balkan folkloru içinde beni çeken melodiler vardı. Bir gün Iowa’daki şenliğe Türkiye’den bir folklor ekibi geldi. Sazı ilk kez orada gördüm. İşte dedim, küçüklüğümden beri dinleyip sesine vurulduğum enstrüman bu!
Türkiye’ye ne zaman geldiniz?
– Üç yıllık bir program için 1982’de Yunanistan’a gelmiştim. Hep aklımda Türkiye’ye gitmek vardı. Aynı yıl Türkiye’ye geldim. Fındıkzade’de bir ev tuttum. Aksaray’da Celal Kaygısız ile tanıştım. Bana saz akordunu o öğretti. İstanbul’u çok sevdim.
Ne kadar kaldınız?
– Yunanistan’a geçtim. Ama sık sık gelmeye başladım. TRT’den Naci Tüzel’den ders aldım.
Müzisyen aile
Eğitiminiz müzik üzerine mi?
– Hayır, ben Seattle’da Ortadoğu Medeniyetleri okudum. Farsça ve Özbekçe öğreniyordum. Müzik benim hayatımın bir başka yanının temsil ediyor. Bir ara Kamboçya müziğiyle de ilgilenmiştim, üç yıl kadar…
Ailenizde müzisyen var mı?
– Babam John Beer Trompet çalardı. Müzik profesörüydü. Annem Mary Alice Beer profesyonel olarak viyolonsel çalıyordu. Babamla Atlanta Senfoni Okrestrası’nda tanışmışlar. Ben doğunca annem müzisyenliği bir tarafa bırakıp annelik yanını öne çıkartmış. Şimdi piyano falan çalar.
Kendinizi Amerikalı mı, Yunanistanlı mı, Türkiyeli mi hissediyorsunuz?
– Bunu çok uzun süre düşündüm. Yunanistan’ı sevdim, Türkiye de farklı değil. Osmanlı İmparatorluğu zamanında aynı çatı altında yaşamışlar. Yunanistan’da acaba köklerimi mi arıyorum? Türkiye’yi seviyorum. Amerika’dan hoşlanıyorum. Ben neyim? Sonunda sorunun yanıtı buldum.
Bize de söyleyin.
– Hepsinden bir parçayım. Amerika’da bir ay kalınca Türkiye’ye dönmek arzusu ağır basıyor. Seattle’la ziyaretçi olarak gidiyorum, adresim burada İstanbul’da. Türküler beni buraya bağlıyor.
Özlediğiniz bir şey olmuyor mu?
-Yeşili özlüyorum. Burada betonların arasında sıkışmış gibi hissediyorum kendimi. Kültürel kimlik zenginliğini özlüyorum. Seattle’da çok kozmopolit bir yapı vardır. Çinli, Vietnamlı ve Hintliler’in ayrı ayrı mahalleleri vardır. Onları ziyaret ederdim, dostlarım vardı. İşte o renk zenginliğini özlüyorum. Türkiye de kültürel kimlik bakımından çok zengin. Bu zenginlik varlığını korumuş. O bakımdan Türkiye’de olduğum için kendimi şanslı sayıyorum.
Remix-röp
Bob’un şerbeti
Nerede doğdunuz?
– 1958’de Amerika’nın Iowa Eyaleti’nde.
Hangi okulları bitirdiniz?
– Liseyi Iowa’da bitirdim. Seattle Üniversitesi’nde Ortadoğu Medeniyetleri okudum.
Evli misiniz?
– Hayır 20 yıldır sabit bir yerim yok. Artık olsun istiyorum.
İçki içiyor musunuz?
– Rakının tadını çok seviyorum. Ama etkisini sevmiyorum. Balığın rakısız yenmeyeceğini biliyorum.
Aileniz türkü tutkunuza karşı çıktı mı?
– Hayır, annem gurur duyuyor. Babam eğer sağ olsaydı o da mutlu olurdu.
Yemek yapıyor musunuz?
– Likör ve şerbet yapıyorum.
Nasıl öğrendiniz?
Şerbeti Yunanistan’da İranlı arkadaşlarımdan öğrendim. Likörü Yunanistanlı arkadaşlardan ve kitaplardan.
Türkiye – Amerika kıyaslaması yapın?
– Burada ve Balkanlar’da aile bağları çok sağlam. ABD’de insanlar sokaklarda yaşıyor. Çok ayıp bir şey. Türkiye’de aile dayanışması var. Arkadaşlık ve dostluk çok güzel.
Röportaj:Nâzım ALPMAN