Mersin Güney Kent Mahallesi genel de gariban ve doğudan göç edenlerin oturduğu bir semttir. Sabahları ritimli bir ses kulaklarımızı tırmalar .”Bayat ekmek toplanır” kuru bayat ekmekleri toplayıp hayvanlarına veren bu küçük çocuklar ekonomiye ne kadar katkıları olduğu tam olarak bilinmese de büyük katkıları olduğu kesin. Ellerinde poşet yüreklerinde hep umut vardır.
Sabah gazete okuyup sonra temellikle baş başa kaldım. Giysilerimi giyinip sokağa çıkmak bana zor geliyordu. İkide bir balkona çıkıp sokağa bakıyor sanki bir şeyler arıyormuş gibi bir halim vardı. Aslında belki de tüm mesele ruh halimde düğümlenmişti.
Bir ara balkondan aşağıya baktım çocuklar tavuk civcivleriyle oynuyorlar ellerine alıp bırakıyorlar, civcivler sağa sola koşuşturup doğal yaşamları ile baş başa kalmaya çalışsalar da ama boşuna. Üç beş çocuk onları rahat bırakmıyorlar. Bu arada civcivin biri yerden bir şey aldı diğer iki civciv onu kovalamaya başladı. Anlaşılan farklı bir ganimet vardı. Diğer civcivlerde onlardan pay kapabilmek için ganimeti ağzında tutan civcivin peşinden koşup duruyorlar. Bu arada iki küçük kız çocuğu bu civciv ve çocuk oyununa meraklı yüzlerle bakmaya başladı. Ellerinde ki poşetleri yere bırakıp, bahçenin kıyısında duruyorlar her halinden bellikli civcivlerle oynayan çocuklara yabancıydı. Yabancı olmak civcivleri sevme hakkını ellerinden almıyordu. Onlarda istiyordu civcivleri sevsin, ellerine alıp okşasınlar. Büyük kız biraz daha uzak duruyordu, biraz daha küçük olan ise, daha da yaklaşıp civcivlere dokunma şansını arttırma çabasındaydı. Bir ara elini uzattı civciv tam yaklaşmıştı ki ona dokunma fırsatı bulmadan kaçırdı. Bu halinde öylesine bir sevecenlik vardı ki incitmeden yakalanmak istiyor gibiydi. Ardından başka bir civcive elini uzattı civciv şaşkınlıkla kendini onun parmakları arasında buldu. Küçük kızın parmakları hafiften titriyordu. Bu sevginin civcivi incitmek istememesin den dolayı oluşan bir titremeydi. Birazda yabancı olmanın verdiği korku vardı. Küçük kız bunu küçük yüreği ile hissetmişti. Bu arada birinci kattan kalın bir kadın sesi civcivi bırakması için küçük kıza seslendi. Oysa diğer çocuklara bu konuda karışan yoktu.Mülkiyet böyle buyurmuştu çünkü. Çünkü o çocuklar nede olsa civcivlerin sahibi sayılırdı. Oysa küçük kızın yeşil gözlerinde okunan sevgi diğer çocukların sevgisinden daha berraktı. Parmakları arasındaki civcivi incitmemek için olanca kibarlığıyla okşuyordu. Parmakları bir ipek kadar yumuşak civcivin boynunda gezdiriyordu. Küçük kızın civcivi sevdiği gibi onu sevenler oldu mu acaba? Zannetmiyorum. Küçük kız ellerinde poşet kuru ekmek toplamak için sokağa çıkmıştı, oynamak için değil. Elinde yere bıraktığı poşet çantalarda kuru ekmek vardı. Kadının uyarısı ile istemeyerekte olsa civcivi yere bıraktı. Koşuşan civcivin ardından sevecen bakışlarla bakıyordu. Civcivi tekrar yakalamak sevmek ve okşamak için umut yoktu. Çaresiz işine koyulacaktı. Büyük kız ile küçük kız kardeş olmalıydılar. Birbirine çok benziyorlardı. Büyük kız hoplayarak yolana koyuldu. Küçük kız hem poşetleri aldı, hem de dans eder gibi ablasının ardından gitti. Ablası oynamak istiyordu çocuk olmanın güzellikleri burada saklıydı. Eteğini savurarak yoluna devam etti. Küçük kız poşetleri savurarak onun peşinen sokaktan uzaklaştılar. Onlara bakarken yüreğimde bir burukluk hissettim. Sanki onların oyun hakkını ben ellerinden almışımda bu yaşta çalışmak zorunda bırakmışım. Yüreğimdeki acı bakışlarıma yansıdı. Kulaklarımda o ritimli ses yine. “Bayat ekmek toplarım” Gözlerim kısıldı balkonlardan içeri geçtim. Üstüme çöken tembelliğe rağmen elime kalemi alıp yazmak istedim. Ve bunları yazabildim. Ya yazamadıklarım kim bilir neler anlatırdı. Onları da hissettim. Tıpkı küçük kızın parmakları civciv severeken nasıl titrediyse benimde yüreğim öyle titredi. Yaşamın her alanında çelişkiler karşımıza çıkıyordu. Görmek isteyen için tabi. Duymak isteyenler için ise ” bayat ekmek toplarım” ritmi hep kulaklarımda yankılanır, bir kez duyanların hiç unutamayacağı şekilde…
Rıza Parlak