Dur bakalım ne yapacaklar? diyen muhalifler. 22 Temmuz genel seçimler sonucu Emevi "halifelik dönemi" başlamıştır. "Saçlarınız ak mı beyaz mı?, önünüze düştü, görün işte
Arkası sisteme dayalı, sırtı ve ensesi kalın milyonların, Ramazan sofralarında yeyip içip şükür çektikleri, lokmalarda kimlerin hakkı ve rızası var?, umurlarında bile değil.
Asıl anlatacaklarım satırlar arasında ifadesini bulacaktır.
1993. 1. Ocak ta Bremen Demir Çelik işletmesinden ikili anlaşma ile ayrıldım, emekli olmam için 4,5 yıl işsizlik kurumundan yararlandım, 60 yaş dolunca da 1997 de emekli oldum. Bu tarihten sonra zamanın boşluğundan yararlanarak yazı ve şiirlerim üzerinde çalışmalarıma ağırlık verdim. Güçlü ve etkili olmak için, örgütlü çalışma ortamı gün be gün geriliyordu. Bireysel, kendi başıma da olsa, bir şeyler yapmam gerekiyordu. "Devam ediyorum;
2.Temmuz 1993 Sivas Madımak ta 37 cana atılan ateşin çımgıları tüm demokratların yüreğine de düşmüştü, Bu bardağı taşıran son damla olsun, diyen Aleviler kendilerini öne çekip ufak tefek örgütlü güçlerini daha da güçlendirmek için yola koyuldular. Bazı geçmişte yaşananlar, (Birlik Partisi) çıkışları ve sonuç, beni hep düşündürmüştü. Bu yeni alevi hareketi, demokratikleşme yolunda mücadele veren kesime güç verecek mi?, deyip hareketi yakından yakına takip etmeye başlamıştım.
Başlangıçta hareket canlı ve duygusal olduğu gibi, siyasi idi de. Ancak; Aleviler bazı farklılıkları hiç de düşünmeden harekete katılmaya acele bile ettiler.
Geçmişten günümüze, Emeviler-Abbasiler- döneminde Hz Muhammed´in soyuna yapılanlar, Anadolu da Selçuklular, Osmanlılar döneminde olduğu gibi, Cumhuriyet döneminde de "K. Maraş-Malatya-Çorum- Sivas- Gazi katliamları, Alevileri tek isim "Alevilik" adı altında, önce birleşmeyi zorunlu kılmıştı. Çünkü, Türkiye de günü birlik güçlenen şer akımları M. Kemal´in meclisine kadar girip tehlike oluşturmaya başlamıştı. İnançlarının ve dünya görüşlerinin gereği, insancıl yanı ağır basan, Aleviler ve alevi olmayan demokrat kesimler de, bu gelişmelerden rahatsız olduklarını deyip duruyorlardı. Alevilerin örgütlenmesi haklı bir örgütlenme olarak konuşuluyordu.
(Türkiye ye Şeriat Gelemez, Çünkü 20 Milyon Alevi bu ülkede yaşıyor) lafları da birilerinin rahatlaması açısından yaygındı.
Gelişmeler karşısında, bu görüşlere ben de katıldım. Dönemin Adalet Bakanı "Şevket Kazan´nın Sivas Madımak katillerini savunma girişimi ve katillere eyleminde destek verdiği söylenen, Bel. Başk. Karamolla oğlu´nu Millet Vekili seçtirip meclise götürülmesi, rejim açısından atılan tehlikeli adımlar, Alevi örgütlenmesinin zorunlu olduğuna beni de tam anlamıyla inandırmıştı.
Bunun ötesinde, artık Anadolu alevi öğretisinin tanıtılıp, varlığının kabul edilmesi, insan hakları açısından zorunlu olduğu gibi, ülke barışına da önemli katkı sunacağına inanmıştım. Bu nedenlerle alevi örgütlerinde aktif olmayı gerekli gördüm.
1995 yılında Bremen ve Çevresi Alevi Kültür Merkezi ne (BAKM) üye oldum. İlk genel kurulda kurumun DDK organına başkan seçildim, bu görevim bir kaç seçim oylandı. Hareketin en ses çıkaran etkinliklerinden 14 Mayıs 1999 ´Bin Yılın Türküleri´ proğramında bir çok emeği geçenlerle rekorlar tarihine birlikte girdik. 2002 de BAKM başkanı seçildim. Bu bir yıllık görevimi yapıp teslim ettikten sonra 25.1.2003 de AABF 9, Olağan Genel Kurul da AABF Disiplin Kurulu (Dk) 2, Başkanlığına Getirildim.
Gelişmelere bakıldığında, bu örgütlenme Avrupa da yabancılar açısından olduğu gibi, Türküye de de, demokratik güçlerin laik düzeni koruma çabalarına katkısı, kendi içindeki sancıları yendiklerinde, daha da etkili olacak kanısındayım.
Bu inançla Alevilerin geçmişe oranla, ileriye yönelik daha çağdaş adımlarla yürüyeceğine inanmıştım. Hal ve ve vaziyet bu iken;
Günümüz Türkiye siyasetinin yönlendirmek istediği Alevilik alabildiğine yara almıştı. Başlangıç da da, bahsettiğimiz devamlı rahatsız edilen bu insancıl öğreti belli yörelerimizde Emevi İslam sentezi içine çekilmeye başlanmıştı. Alevi köylerine geçmişte olduğu gibi, cami yapma ve bazı Alevilere Sünni inancına göre cami ibadeti benimsetilmişti. Hatta bazı Alevi dedeleri bile, Arapça dualarla o öğretiyle uyum içindeydiler.
Aslında ,Anadolu Aleviliği Halk aşıklarının deyişleriyle en açık üslup la anlatılır ve anlaşılır. Öyleyken, cem ayinlerini daha düne kadar, aşık deyişleriyle yürüten bazı dedeler, cami cemaatlerinde görünür oldular. Cemlere de gelip farz dan sünnet ten söz etmeye koyuldular.’ Nedeni ne olabilir di?
Yakın tarihimize kadar tek partili dönemde olduğu gibi, çok partili dönemde bile, aleviler ibadetlerini korkularından gizli yapmaktaydılar. Yasakların karanlığında yaşamak istedikleri Alevilik, halk arasında anlatılamıyordu. 1961 Anayasa sı ile getirilen özgürlüklere rağmen, yavaş yavaş dışa açılma yolunda kıpırdamalar olsa
da, kendilerine edilen iftiralar yüzünden, "ben aleviyim" demekten çekinip utanıyorlardı.
1961 den itibaren başlayan ilerici hareket, yerli ve yabancı emek sömüren işbirlikçilerin çıkarlarına dokundukça, onlar da korkak, çarpık suratlarının düzeltilmesi için, çoğunlukla can alıcı faturaları alevi gençlerine kestiriyorlardı. 1970 li yıllarda iki sefer ‘Süleyman Demirel, başkanlığında oluşturulan Milliyetçi Cephe "MC" ırkçılığı örgütleyerek "Tam Bağımsız Türkiye" diyen halk yanlılarına karşı, kandırılan gençleri kamplarda toplayıp, silahlı komando olarak yetiştirdiler. Kahveler tarandı, her gün onlarca gencin canına kıyıldı, Demirel destekli Alp Aslan Türkeş in öncülüğünde başlatılan katliam ülkeyi bir iç savaşa doğru sürüklemişti. Bu faşist saldırılardan en çok da bedeli alevi gençleri canlarıyla ödemiş oldu. Yavuz.Sultan Seli döneminde nasıl safevi Alevi Kızılbaş kıyımı başlatıldı ise, yine o dönemde de çoğunlukta alevi gençleri köşeye sıkıştırıldı ve Alevi köyleri baskı altına alındı, ilgili makamlarca durmadan köylere cami yapma zoru dayatıldı. Yani Alevilere 1980 sonlarına kadar inançları ve ibadetleri önüne sert siyasi duvarlar örüldü.
1978 K.Maraş katliamı, Cumhuriyet döneminin doğrudan Alevilere reva görülen en acımasız ve kanlı katliamdı.
Bu daha dünün öylesi babası, bu katliamlar karşısında "Bana sağcılar suç işledi dedirttiremezsiniz" dedi. 40 yıl bu ülkeyi beladan da belaya sürükleyen, Terör- yolsuzluk gibi suçlara destek olduğu söylenen, bu siyaset adamı, arkasından sürükleyip getirdiği şeriat güçleriyle karşı karşıya kaldığında, H. Bektaş etkinliklerine gelip havadan kalabalığı seyredince yüzleri kızarmadan, kürsüden millete şöyle seslendi. "Aleviler bir numaralı vatandaştır"
12 Eylül darbecilerine ülkeyi teslim eden "Süleyman Demirel" 2 Temmuz Madımak katliamında yine devletin tepesindeydi. Yangına izin verdi, askere ve itfaye ye "Halka dokunmayın" dedi. Gözü dönmüş şer güçleri eylemlerini gerçekleştirmekte hiç de o sayede zorlanmadılar.
Gazi olaylarında yine, bu devri Süleyman işin başındaydı.
Gelmek istediğim yer;
"72 millete bir bak, ilkesini inançlarında temel kural olarak koyan bu anlayış sistemleşmelidir. Diyorum.
Osmanlılar döneminde ölüm fermanlarıyla kıyıma uğrayan ve kaçıp dağ eteklerinde gizlenip, günü geldiğinde de inip kurtuluş savaşında M. Kemal´in yanında yer alan bu inanç insanları, son 80 yılı aşkın bir süreç de de, birinci sınıf vatandaş olma haklarına kavuşamadılar.
Halen, sağcı sermaye yanlı olmayı dinin gereği deyip inandırdıkları kesimi taban olarak kullanan, 2003 Kasım da iş başına gelen 59, hükumet yetkilileri "Cem Evi Cumbuş Evidir" deyip, Emevi İslam sentezi ile sisteme tam kadro yerleştiler.
Başı tüvlenmedik yetim, başı tüvlü işsiz aşsız, oruç tutmayan, başka inançtan olanların ödediği vergilerle iftar açanlar. Biz Tanrı ya en yakın dindarlarız deyip, hak yiyen zihniyetin yerine başından dediğim gibi,
"Alevi öğretisi, evrensel, insancıl, bir dünya görüşüyle bütünleşerek sistemleşmelidir"
Saygı Sevgi Ve Muhabbetlerimle