Ali Rıza Uğurlu:// Yerel seçimlere az bir süre kala gösterilen parti aday adayları ‘’sokak, kahve köşe’’ demeyip dalıp çıkıyorlar. Ancak tümü verdikleri sözlerin arkasından ‘’Allah ın İzniyle’’ demeden de edemiyorlar. Bu söz bir ağız alışkanlığı mıdır?
Eskiden ‘’laik’iz diyen bazı parti sözcüleri ‘’dini siyasetle karıştırmayalım’’ deyip Allah adını politik vaatlerde hiç kullanmazlardı. Amma, şimdi hepsi aynı dilden konuşuyor…
Bu deyimi kullanan şahıslar verdikleri sözü yerine getiremediklerinde ‘’Allah mı izin vermedi diyecekler?
CHP nin önde gelenleri AKP nin söyleyecekleri sözü onlardan önce demeye başladılar’’
‘’Çarşaf açılımı, her mahalleye kuran kursu, Tarikat üyelerini partiye kazanmak’’ falan…
Yine Amcamın dediği bir anı geldi aklımda.
Köyde bir gözü kör yaşlı nine, konu komşuyla kavga ettiğinde el demeden kendisi ‘’kör soyha’’ dermiş karşısındakine…
S. Başbakan da ‘’biz o köprüyü çoktan geçtik’’ dedi zaten.
Nasrettin Hoca karıyla her kavga ettiğinde ‘’Evin damına çıkar ‘’evim yandı’’ der bağırırmış, koşup gelen herkes bakarmış ne yangın nede ateş var evde, meğerse Hoca karıyla kavgalı…
Bir gün sahiden Hoca’’nın evi yanar, Hoca dama çıkar yine bağırır ’’yetişin evim yandı’’ deyip seslendiğinde, ‘’Hoca yine karıyla kavga etti’’ der kimse gelmez…
S. Muhalefette siyaset yapanlar, eğer bu iş ‘’Din i siyasete katarak halka hizmet sözü çok geçerli ise ‘’Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti bile. Bu çıkışlarla Diyanetin varlığı ve yasal konumu inkar edilmiş olmuyor mu?
Çünkü o iş onların görevidir, yapıyorlar da zaten…
‘’Diyanet İşleri Başkanlığı’, Bakanlar kuruluna bağlı konumu açısından‘’Anayasanın laiklik ilkeleriyle ilgili bazı Maddelerine ters, çelişse de şu anda Anayasal bir kurum olarak meclis çoğunluğu tarafından savunulmakta.
Diyanet yasal konumuyla bu işte görevlidir, öyleyken belediye başkan adaylarının öne çıkmalarını neye yorumlayacağız?
Eskiden ‘’Sağ yada Sol’’ denilirdi, şimdiyse ‘’Ülke’’ de insanlara yaşam koşullarını hazırlayıp sunmayı akla bile getirmeden, insanları ahrete hazırlama sözü veriliyor.
Bir kaç yıl önceye kadar, herkes aynısını yapmıyordu. ‘’Din siyasete karıştırılıyor’’ diye partiler arası suçlamalar olurdu. Bundan dönüş olmazsa, yakında ‘’Rönesans dan Reformlara kadar, kiliselerde olduğu gibi, günah çıkarıp Cennet’ten yer satma masaları açılacak kurumlarda…
Millet kendisi bile; ‘’yeteri kadar camimiz var, bize İş Aş’’ demiyor mu? Sağ dediğimiz parti soldan, sol denilen partiler de sağ adaylar bulup buluşturup ‘’İşte bakın, biz biri birimizden farksızız’’ dercesine halkın önüne çıkılıyor…
Anlaşılan o ki, ‘’biz bu halkı tanıdık, bu çıkışlarla oyları toplarız, ‘’Devletin malı deniz’’ kapabildiğimiz kadarı ‘’seçilmemiz bir dönem de olsa’’ geleceğimizi garanti etmeye yetecektir’’
İşte biz bizi bildik bileli Türkiye de siyaset hep bu hesaplarla yapılmıştır.
Benim merak ettiğim asıl konu, ‘’Ülke aydınları’’ bu gidişatın neresinde ve neyi düşünüp dururlar. Başı boş bir siyaset şu anda ülkeye hakim. Birileri ‘’tutuldu yatırıldı, bırakıldı’’ gibilerle gündemi izlerken kafalar durdu, yada ‘’bizleri de alırlar içeri diye korku mu var?
Yolsuzlukların yapıldığı ‘’Dünya’da’’ Türkiye kaçıncı sırada? Bunu çok insan biliyor, biliniyor da, TBMM de bir gün gündeme geldiği ve bir usulsüzlüğün üstüne gidildiği görülmüş duyulmuş değil. S. Baykal yıllardır ‘’dokunulmazlıkları kaldıralım’’ deyip durdu.
‘’Galiba bu iş dünyalıktır, diye aldırış edilmiyor…
AKP iktidarı, dünyanın hiçbir ülkesinde örneği görülmemiş bir savurganlık içinde.
‘’Zaman ve şekil’’ yanıyla işin yanlışı tartışılsa da, aldırış edilmiyor.
Şöyle ki; Her yoksul evde bu tip ihtiyaçların karşılanması için, bir sosyal devletin oluşmasını yıllardır savunanlar var. Ancak; AKP nin yaptığı bu savurganlık ‘’şekil itibarıyla’’ bir parti politikası olmaktan başka bir şey denilemez. Durmadan konuşulan yolsuzlukların üzerine gitme yerine, bu tip girişimlerle ‘’seçmeni bağımlı kılma olayı ‘’sosyal devlet hukukuna’’ tamamen terstir, kıyas da edilemez.
Sosyal devlet denen sistem kesinlikle böyle işlemez. Bu bir ‘’sadaka verme’’ şekli olmanın ötesinde fakir halkı ‘’devletine değil’’de yapan siyasi partiye bağımlı kılmaktan başka bir şey olamaz…
Örneğin; Tunceli ilimizde ‘’çamaşır makinesi’’ verilen çok evde su yoktur. Makine götürüp bırakılıyor.
Ancak; Sosyal Devlet, işletilen anayasal kurumlarıyla yardım yapacağı evde kayıtlı işsiz vardır, ‘’Kurulmuş kurumlar aracılığıyla’’ o evin ihtiyaçları, ‘’elektriğinden su parasına, radyo televizyon vergisinden telefon parasına, yeme, içme, giyim, ve çocukların okul masrafları, tüm ailenin sağlık masrafları vs’’ kurumlar tarafından karşılanır, bu ara ona kurumları aracılığıyla iş de aranır, yardımlar da işsize iş bulununcaya kadar devam eder. ..
Ben bu savurganlığı iktidarın hukuksuzluk işlevine bağlıyorum…
29 Mart mahalli seçimler için, parti adayları birbirinden farksız laflar atmaya başladı.
‘’Dışa bağımlılık, İçerde soygun, işsizlik, sağlıkta geri adımlar, eğitimde ilkellik, Köyde kentte üretim kaybı vs’’ Bunlar hiç bir parti adayı ağzından henüz çıkmadı.
Bu gün sorgulanacak mıdır? Çünkü hep aynı davulu çalıp aynı şarkı seslendirilmekte.
12.02.09 Saygılarımla.